Türkiye’de gençlik hareketlerinin tarihi Jön Türklere kadar dayanmaktadır. Nitekim gençliğin sosyal bir kategori olarak ortaya çıkması, 19. Yüzyıl’da modernizmin ve kapitalizmin gelişimine paraleldir. Gençliğin dinamizmi ve enerjisi, kapitalizmin üretimden maksimum kar elde etme politikası için önem arz etmektedir. Gençlik, eskimiş geleneksel düzene karşı yeni ve modern olanı temsil ederken, imparatorlukların yıkılıp modern-ulus devletlerin kurulmasında da rol oynamıştır. Nitekim Jön Türkler, dönemin yüksek öğretim kurumlarında örgütlenerek başlattıkları isyan hareketini 1908’de anayasal devrim yapacak kadar büyütmüştür. I. Dünya Savaşı yıllarında da özellikle İstanbul ve İzmir’de işgal karşıtı gençlik eylemlerine rastlanmaktadır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarına baktığımızda diğer ulus devletlerde olduğu gibi Türkiye’de de gençliğin dinamik ve isyankar ruhunun ulusun dinamizmi ve isyankarlığı ile özdeşleştirildiği, buna bağlı olarak mevcut iktidarların, gençliği kendi tarafına çekmeye çalıştıkları görülmektedir. Nitekim gençlik hareketi 1960’lı yıllara kadar resmi ideolojiden kopuk olmadan hareket etmiştir. Bu noktada tramvay şirketinin özelleştirilmesine karşı gerçekleyen öğrenci eylemleri, Demokrat Parti’nin baskıcı uygulamalarına karşı İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen ve 28–29 Nisan 1960’ta pik yapan kitlesel öğrenci eylemleri, dikkate değerdir.
Bununla beraber gerçek anlamda bir devrimci gençlik hareketi, 68 Kuşağı ile ortaya çıkmıştır. 1960’lı yıllar, 1961 Anayasası sayesinde demokratik alanın genişlediği, işçi sınıfının örgütlendiği, farklı toplumsal kesimlerin siyasal aktör haline geldiği, sendikal hareketlerin güç kazandığı bir dönemdir. Bu süreçte Türkiye’deki üniversite sayısı, dolayısıyla üniversitelerdeki öğrenci sayısı da artmıştır.
Bu dönemde üniversitelerin, günümüzle kıyaslandığında daha akademik ve idari özerkliğe sahip olması, öğrencilerin sorgulamasına ve fikirlerini kampüslerde özgürce tartışmasına olanak sağlamıştır. Ayrıca 1960’lı yıllar, II. Dünya Savaşı sonrasında dünyanın iki kutuplu hale geldiği, emperyalist saldırganlığın ve yeni sömürgeciliğin yükseldiği bir tarihsel bağlama denk gelir. Bu dönemde, doğrudan asker göndererek sömürü gerçekleştiren klasik sömürgecilik yerini; yerli işbirlikçiler aracılığıyla ülkeye sızan, kaynaklardan ziyade ucuz iş gücünü hedef alan yeni sömürgeciliğe bırakmıştır.
Amerika ve Avrupa gibi emperyalist kampın parçası olan, burjuva demokrasilerinin egemen olduğu ülkelerdeki gençlik, savaş karşıtı ve barış yanlısı bir tutum benimsemiş, kendi devletlerinin saldırgan politikalarına karşı mücadele etmiştir. Örneğin, ABD’nin Vietnam’ı işgali Amerikan gençliğinde büyük bir tepki doğurmuş, geniş katılımlı üniversite eylemleri ve kampüs işgalleri yaşanmıştır.
Türkiye gibi yeni-sömürge niteliğindeki ülkelerde ise gençlik hareketinin temel karakterini anti-emperyalist çizgi belirlemiştir. Gençlik, karşı karşıya olduğu eşitsizlik ve hukuksuzluğun temelinde emperyalizmin ve faşizmin olduğunun bilincine vararak, işgal altındaki ülkelerinin tam bağımsızlığı için mücadele etmişlerdir. Bu nedenle bu mücadele, Avrupa’daki benzerlerinden farklı olarak “barışçıl” kalamamış; zira hareketin merkezinde işgalcilerin ülkeden kovulması yer almıştır. Ek olarak gençliğin hedefinde emperyalist işgale zemin hazırlayan yerli işbirlikçi burjuvazi de yer almıştır.
Aynı dönemde, yükseköğretimdeki çeşitli eşitsizlikler de öğrencilerin eğitim reformu talebini gündeme getirmiştir. Örneğin, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İngilizce yeterlilik sınavı olmadan öğrenci kabul etmekte; ancak bölümde İngilizce eğitimi verilmemesine rağmen öğrencilerden mezun olabilmek için dil sınavını geçmeleri beklenmektedir. Bu durum özellikle Anadolu’dan gelen, yoksul ailelerden gelen ve yabancı dil eğitimi alma imkânı bulamamış öğrenciler açısından büyük bir eşitsizlik yaratmıştır.
Fikir Kulüpleri Federasyonu — Devrimci Gençlik
Fikir Kulüpleri, ilk olarak 1950’li yıllarda İstanbul ve Ankara üniversitelerinde kurulmuş, 1965 yılında ise Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) adıyla birleşerek örgütsel bir bütünlüğe kavuşmuştur. Öğrenciler bu yapı altında bir araya gelme, tartışma, sorgulama ve en önemlisi de harekete geçme olanağı bulmuşlardır. 1960’ların ortalarında FKF, fiilen Türkiye İşçi Partisi’nin (bugünkü TİP ile karıştırılmamalıdır) gençlik örgütü işlevini görmüştür. Yine bu dönemde Marksist klasiklerin ilk kez Türkçeye çevrilmesi gençlerin, sosyalist-devrimci fikirlerle tanışmasında önemli rol oynamıştır.
Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmesi ve giderek radikal-devrimci bir hat izlemeye başlaması, TİP’in reformist çizgisiyle çelişmiş; 1969’da gerçekleştirilen olağanüstü kurultay sonucunda FKF, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) adını alarak TİP’le yollarını ayırmış, sosyalist-devrimci bir çizgide varlığını sürdürmüştür. Böylece Türkiye’de kendini sosyalist olarak tanımlayan ilk Devrimci Gençlik örgütü de kurulmuştur.
Bu dönemde gençliğin kampüslerden taşarak meydanları doldurduğu büyük eylemler yaşanmıştır. Dolmabahçe açıklarına demirleyen ABD 6. Filosu askerlerine yönelik çeşitli saldırılar gerçekleşmiş en sonunda askerler Dolmabahçe’den denize dökülmüştür. Vietnam Kasabı olarak bilinen eski ABD Büyükelçisi Robert Komer, ODTÜ Rektörlüğünü ziyaret ettiğinde, aracı devrimci öğrenciler tarafından yakılmış bu iki eylem anti-emperyalist gençlik mücadelesinin sembolü haline gelmiştir.
1970’lere gelindiğinde, devrimci gençlik hareketi içinde çeşitli siyasal ayrışmalar yaşanmaya başlamış, ayrışmaların temelinde devrimin nasıl yapılması gerektiği ve nasıl bir yol izleneceği tartışması yer almıştır.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu; Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı ise Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ni, İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları ise Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist’i kurmuştur. 1971 askeri muhtırasının (darbesi) ardından Türkiye devrimci hareketine yönelik büyük saldırılar gerçekleşmiştir. Bu dönem Denizler idam edilmiş, Mahirler ise bu idamları engellemek üzere yürüttükleri mücadele sırasında Kızıldere’de katledilmiş, pek çok Dev-Gençli gözaltına alınmış, işkence görmüş, tutuklanmıştır.
12 Mart, 12 Eylül ve Sonrası
12 Mart darbesinin ardından, 1974 affıyla hapisten çıkan devrimciler gençlik mücadelesini yeniden yükseltmişlerdir. 1976’da yeniden kurulan Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu, 1980 darbesine kadar geçen süreçte anti-emperyalist, anti-faşist mücadelenin en ön safında yer almış, 71’de kesintiye uğrayan devrimci gençlik mücadelesi bu dönemde de yalnızca üniversite kampüslerinde değil; işçi direnişlerinden köylü eylemlerine kadar pek çok alanda halkla birlikte mücadele etmiştir. Bir yanda 68 gençliği, 70’lerin devrimci hareketine öncülük ederken bir yandan da yeni kuşaklar devrimci gençliğe katılmaya devam etmiştir.
12 Eylül 1980 Darbesi, devrimci hareketi olduğu gibi devrimci gençliği de hedef almıştır. Yüz binlerce genç gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmiş, tutuklanmış, bazıları faili meçhul olarak katledilmiştir. Darbenin baskıcı ortamı 80’li yıllarda Türkiye’yi neoliberal piyasalaşma koşullarına hazırlarken devrimci gençlik mücadelesi tam anlamıyla sönümlenmemiştir. Ancak bu dönem gençlik hareketi kampüslere çekilmiş, temel talepleri neoliberal piyasalaşmaya karşı, eğitimde eşitlik, parasız eğitim, kampüslerin polislerden arındırılması vs. olmuştur. Örneğin 1988 yılında İstanbul Üniversitesi’nde polis tacizi sonucu başlayan eylemler Rektörlük işgali ile sonuçlanmıştır. Bu dönem öğrenciler dernekler etrafında bir araya gelirken devrimci gençlik geleneği üniversitelerde varlığını sürmüştür.
90’lardan Bugüne
1990’lara gelindiğinde, askeri darbe atmosferinin yumuşaması ve 80’de tutuklanan devrimci kadroların hapisten çıkmasıyla devrimci mücadele yeniden yükselişe geçmiştir. 90’lı yıllarda öğrenciler bir yandan eğitim hakkı, parasız-bilimsel eğitim, özerk demokratik üniversite mücadelesini yükseltirken bir yandan anti-faşist mücadelenin ön saflarında yer almış kampüsler başta olmak üzere bulundukları alanda faşist yapılanmalara ve polis şiddetine karşı mücadele vermiştir.
2000’li yıllar, AKP iktidarının üniversiteleri piyasalaştırma, hak ve özgürlükleri kısıtlama ve gençliği apolitikleştirme politikalarına karşı gençlik mücadelesine sahne olmaya devam etmiştir. Parasız eğitim hakkı, barınma ve yurt sorunu, yoksulluğa karşı insanca yaşam mücadelesi gibi temel gündemler gençliğin öncelikli taleplerini oluşturmuştur. Bu taleplerin en güçlü ifadesi Gezi Direnişi’nde ortaya çıkmış, gençlik Gezi’de faşizme karşı barikatın en önünde yer almıştır.
Bu süreçte devrimci gençlik, karşı karşıya kaldığı tüm faşist ve bürokratik engelleri aşarak örgütlenmenin, gençliğin devrimci mücadelesini yükseltmenin ve içinde bulunduğumuz faşist düzeni yıkarak memlekete demokrasi getirmenin yollarını aramıştır. Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun yeniden kurularak, anti-faşist gençlik mücadelesinin örgütlü bir çatı altında birleşmesi için çeşitli girişimlerde bulunulmuş, 90’lardan beri süren Devrimci Yol’da Devrimci Gençlik mücadelesi, 2017’de Devrimci Gençlik Dernekleri’nin açılmasıyla yeniden örgütlü bir dernek çatısı altında birleşmiştir.
Devrimci Gençlik Dernekleri 40 yılın ardından, gücünü gençliğin devrimci tarihinden alarak kurulmuştur ve Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu olma yönünde mücadelesini sürdürmektedir. Derneğimiz, 68 Kuşağı’ndan Gezi’ye uzanan bu onurlu mücadele tarihini sahiplenerek, gençliğin devrimci örgütü olma iddiasını taşımakta bir yandan da Türkiye’nin dört bir yanında gençliğin özgür bilim, parasız eğitim, özerk demokratik üniversite mücadelesini yükselmektedir.
Gençlik tarihin her döneminde egemenlere karşı halkın yanında olmuş, faşizme karşı mücadelede barikatın en ön safında yer almıştır. Bugün geleceğimizi elimizden almak isteyenlere, eğitim, barınma, çalışma hakkımıza göz koyanlara, karşı haklarımızı savunuyor emperyalizme karşı bağımsızlık faşizme karşı demokrasi mücadelesini, kampüslerde, fabrikalarda, sokaklarda kısaca bulunduğumuz her alanda bitmek bilmeyen bir irade, disiplin ve cüretle sürdürüyoruz. Gücümüzü haklılığımızdan, dinamizmimizden, mücadeleye olan inancımızdan alıyoruz. Bu köhnemiş düzene mahkum değiliz. Bizi sömüren, gençliğimizi çalmak isteyen bir avuç azınlığa karşı milyonlarız. Geçmişte olduğu gibi bugün de mücadelenin en ön safında yer alıyoruz!
Yaşasın gençliğin devrimci örgütü. Yaşasın Devrimci Gençlik Dernekleri.