Bu yıl İstanbul’da gerçekleşen 6 Kasım YÖK protestolarının ardından önce Devrimci Gençlik Birliği (DGB), daha sonra da Yeni Demokrat Gençlik (YDG) tarafından yaşanan sürecin bütününe yönelik eleştiri açıklamaları yayımlandı. Bizlerin bu süreçte aldığı tutum eleştiri konusu yapıldı. Aslında duruşumuz YDG ve DGB tarafından net olarak bilinse bile süreci takip edemeyenleri bilgilendirmek amacıyla dostça bir yanıt vermeye karar verdik.
Gençlik örgütlerinin birlikte hareket edebilme konusundaki eksiklerinin gençlik mücadelesinin içinde bulunduğu durumun en önemli öznel sebebi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Biz her zaman pratik süreçlerin kapsayıcı olması için azami çabayı ve özeni göstermeye çalıştık. Ancak bizim tekil çabamız, ortaklaşabilmek için çok fazla sebebi, zemini ve aracı olan yapıların bunun yerine farklarını öne çıkarmayı tercih etmesi sebebiyle her zaman istediğimiz sonuçları yaratmıyor. Yine de yoldaşça eleştirilerin ve doğru örgütlenebilen süreçlerin bu olumsuzluğun aşılabilmesi konusunda faydası olacağını düşünüyoruz.
6 Kasımlar üniversitenin 1 Mayıs’ıdır. Gençlik hareketinin gücünü ortaya koyduğu, gündemini tartışılır kıldığı bir gün olmasının yanında gençliğin de taleplerinin ve sorunlarının sokağa taşındığı bir eylem alanıdır. Gençliğin politikleşmesi için uygun bir zemindir. En azından Devrimci Gençlik’in 6 Kasımlara dair temel perspektifi her zaman bu yönde olmuştur. Bu bakış açısıyla birlikte ortaklaştığımız gençlik örgütleriyle beraber bir 6 Kasım eylemi örgütledik.
Yaşanan süreci DGB’li dostlarımız şöyle diyor:
“Bugünün ihtiyacı parçalı/dağınık bir tablodan ziyade, ortak talepler ekseninde gençlik örgütlerinin, üniversite topluluklarının, kol-kulüp çalışmalarının ya da dayanışma türü örgütlenmelerin yan yana gelip ortak zeminlerde hareket edebilmesidir. Bugün gençlik örgütlerinin omuzlarındaki en büyük sorumluluk, gençliğin zaman zaman ortaya koyduğu tepki eylemlerini ve kimi çıkışlarını ortak talepler etrafında birleştirebilmek ve mücadeleyi büyütmektir.”
Her satırına katıldığımız bu pasajın ardından ise arkadaşlarımızın üstteki cümlelerin gereklerini pek de kavrayamadıklarını ortaya koyan şu ifadeler kullanılıyor:
“Peki, 6 Kasım gibi bir günde örgütlülüğün meşru olduğunu silikleştirmek/üstünü örtmek ne anlama gelmektedir? “Bağımsız öğrenciler kaygı duyuyor”, “örgütlülüğü meşru görmüyor”, “gençlik örgütleri imzası ile kampüs içerisinde dağıtılacak materyallerin öğrencilerde karşılığı olduğunu düşünmüyoruz” diyerek örgütlü kimlikten kaçınma hali, üstelik bunu kitlenin geri zeminlerine yaslanarak örgütlü olmayı kriminalize etme tutumu bugün ne yazık ki bazı gençlik örgütleri içerisinde yaygın bir eğilim haline gelmiş durumdadır.”
Bugünün ihtiyacı olarak ortak talepler ekseninde ortak zeminde hareket edebilmek olduğunu söyleyen dostlarımız, isabetsiz bir kitle tartışmasıyla kitlenin geri zeminine yaslanma eleştirisini “gençlik örgütleri” demek ya da dememekten doğru ölçerek isabetsizliğin yanında tartışmayı sığlaştırıyor. YDG’li dostlarımız ise DGB ile benzer vurgularla kapsayıcı bir eylem örgütleme çabasını “devlet aklı”yla örtüştürme ayarsızlığına girerek şunları söylüyor:
“Ayrı örgütlenen eylem incelendiğinde görülecektir ki eylemin politik içeriği tamamen boşaltılmıştır. Hiçbir hareket dövizinde imza ve temsili de olsa flama kullanmamış, propaganda serbestliği ortadan kaldırılmıştır.”
“Devletin “örgüt”, “örgütlülük”, “örgütlenmek” olgularını marjinalleştirdiği ve dolayısıyla gençlerin bu olgulara mesafeli olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Fakat aynı şekilde devletin yarattığı bu algıya uyumlu hareket etmenin devletin değirmenine su taşıdığı da tartışma götürmez bir gerçek.”
Arkadaşlarımız öyle görüyor mu bilmiyoruz ama öğrencilerin barınma başta olmak üzere temel sorunları üzerinden bir öfke halinde oldukları özellikle son iki yıldır sokağa taşma potansiyeli taşıyordu. Saray rejiminin ve düzen muhalefetinin sokağı kriminalize etmeye yönelik ortak çabası karşısında bu eğilimin varlığı hem gençlik mücadelesini hem de toplumsal muhalefetinin bütünün canlanabilmesi açısından uygun bir hareket noktası olabilir. En azından devrimci mücadelenin ciddiyetini kavrayabilenler açısından durum böyle okunmalıdır.
6 Kasım sürecinin de bu bakış açısıyla, en kapsayıcı biçimde örgütlenmesi en doğru olanıydı. Fakat bu gençliğin bu öfkesinin elle tutulur hale geldiği, gençlik mücadelesinin acil hedef ve taleplerinin adeta hayat tarafından ortaya konulduğu böyle bir süreci ortaklıklarımıza yaslanarak örmek, tek ve güçlü bir sesin gençlik hareketine müdahale edebilmesine olanak sağlayacak şekilde örgütlemek yerine, kimi dostlarımızın herkesin kendi farkını öne çıkardığı bir süreci örgütlemeyi tercih ettiğine tanık olduk. Bizler ise 6 Kasım sürecinde ihtiyaç olanın örgütsüz öğrencilerin ve kulüpler vs. gibi yatay öğrenci örgütlerinin de yer alabileceği bir eylem formundan geçtiğini düşünerek hareket ettik. Dostlarımız da bunu temenni ettiklerini ifade etseler de süreç örülürken ve sonrasındaki değerlendirmeler lafta kalan bir temenni olduğunu göstermiştir.
Dostlarımızın şu basit uyarılara ihtiyaç duyduklarını düşünüyoruz:
Kitleleri politikleştirmek tek tek her eyleme bütün program, duruş ve sloganları sığdırmak demek değildir. En temel düzeyde taktik ve strateji bilgisi olanlar veya mücadeleye iyi kötü bir taş koyma niyeti olanlar devrimciliğe böyle çocukça yaklaşmaz. Üstelik devrimcilerin sadece politik hareketi inşa etmede değil, kitle hareketinin yolunu açmakta da sorumlulukları vardır. İki görev de birbirini besleyen ve bir arada gelişmesi zorunlu olan süreçlerdir. Örgüt hareketten, hareket örgütten beslenir. Politikanın devrimci olanı böyle yapılır. Bu bağlamda gençliği politikleştirmek isteyen dostlarımızın kitlelerin sadece sloganlar ve sembollerle değişmediğini bilmeleri gerekir.
Arkadaşlarımız “kitlenin geri zeminlerine yaslanmıyoruz” iddiasını eleştirilere karşı bir kalkan olarak kullanıyor fakat kendilerinin kitlelerle bağ kurma çabasını ikinci plana atan, imzalı propaganda serbestliğini örgütlenme çağrısının tek aracı zanneden, kuru davetle kitleyi ayağına bekleyen bir anlayışa hapsolduklarını söylemek zorundayız. Politikleşme ve örgütlülük karmaşık ve uzun süreçtir, hele de insanların hem iktidarın çabaları hem de sistemin yarattığı bireycilik ve yalnızlaşmanın sonuçlarını ağır biçimde yaşadığı bu şartlarda, dostlarımızın örgütlenmeye dair tutumlarının naifçe olduğunu ifade etmek zorundayız. Gençliğin bulunduğu yerden başlamak zorundayız. Ne kadar ilerleyeceğimizi ve nitelik kazandıracağımızı ise siyasal yaratıcılığımız gösterecek.
Demek istediğimiz şu: Gençlik hareketinin kabuğunu kırma potansiyeli taşıdığı bir dönemde parçalı bir görüntü çizerek ve geri yönlerini göz ardı ederek kitlelerle mesafelenme onları fiilen egemenlerin insafına terk etmek demektir. Dostlarımız bizim duruşumuzda apolitiklik ve ciddiyetsizlik görse de tek ses, tek yumruk bir süreçle müdahale edilebilecek bir dinamiğe başka bir ülkede gerçekleşiyormuş gibi mesafe koymak kadar büyük bir apolitizm ve ciddiyetsizlik olamaz. Gençlik öfkesinin sokağa taşma ihtimali doğmuşken buna odaklanmak yerine farklarını göstermeye çabalayanlar üzerimize ezberlerini kussalar da aslında devrimci siyasetin temellerine dair eksik kavrayışlarını göstermekten başka bir şey yapmıyorlar ne yazık ki. Gençlik mücadelesini ilerleme niyeti olanlar önemli süreçlerde farklarını sorumluluk ve ciddiyetle ortaya koymalıdır, başka biçimlerde değil.
Dostlarımızın tutumu yeni değil. Gençlik mücadelesinin her evresinde “devrimci” görünüp de özünde pasif ve ciddiyetsiz olan eğilimler her zaman mevcuttu. Hasan Tan’ın ODTÜ rektörü olduğu yıllarda, devrimcileri öğrencilerden izole eden boykot sürecinde ısrarcı olanların, Devrimci Gençlik’in “Eğitim Hakkımız Engellenemez” sloganıyla faşist işgali fiili olarak kırmasını “eylem kırıcılık” olarak değerlendiren ciddiyetsizliği ile bugün karşımıza çıkan tutum arasında tarihsel bir süreklilik olmadığını söyleyemeyiz.
Bizim imzalarla, isimlerle, sloganlarla bir sorunumuz yok. Renklerimizi ve sembollerimizi değerlerimiz olarak kabul ediyor ve bunları mücadele içinde canlı kılmanın bir görev olduğunu DEV-GENÇ geleneğini yaşatmanın sorumluğunu taşıyanlar olarak gayet iyi biliyoruz. Sembollerimizin ve farklarımızın öne çıkmasının ihtiyaç olacağı pratik süreçlerde bundan hiçbir şekilde imtina etmedik. Fakat flama sayısını gösteremediği takdirde ortak süreçlerin bir parçası olamayan rekabetçi ve dar grupçu anlayışları sorunlu, zararlı, apolitik ve ciddiyetsiz buluyoruz. Kendini örgütlemeyi süreci örgütlemenin, kendini göstermeyi mücadeleyi görünür kılmanın önüne koyan dostlarımıza örgütlenmenin de mücadelenin de yegâne yolunun gençlikle buluşmaktan geçtiğini tekrar anımsatmak istiyoruz.
Devrimci Gençlik Dernekleri
28 Aralık 2023