Devrimci Gençlik, kazanılmış hakların korunması ve ileriye taşınması mücadelesini, geleceğin nüvelerini bugünden oluşturma bilinciyle yapar. Bu, anın sosyalizmidir. Hem geliştirici hem öğreticidir. Değerlerin somutlanabildiğinin görülmesi, mevcut ilişki ağını bir çeşit okula çevirir. Bu alanda oluşturulacak örgütlenmeler, en geniş kitle içinde en dar kadro çalışması temelinde hayata geçirilirken, aynı zamanda gençliğin mümkün olan en geniş kapsayıcılıkta kendini ifade edebilmesine imkân tanımalıdır.
Toplumsal bir kategori olarak gençlik, bir yaş aralığı ile tanımlanıp geçiştirilmemesi gereken bir olgudur. Başlı başına bir sınıf değilse de sınıfsal tanımların bütünüyle dışında da değildir; “delikanlılık” gibi fiziki özelliklerinden çok, toplumsal sorunları, hakları ve talepleriyle, aynı davranışları gösterme potansiyeli taşıyan toplumsal bir kesimdir. Kaldı ki, dinamiklikten yaratıcılığa, atılganlıktan cesarete, çeşitli özellikleri ile de anılabilecek gençliğin bu nitelikleri, normal koşullarda güzel sonuçlar doğurur.
Ne var ki, gençliği kendi istediği kaba döküp şekil vermek isteyen sistemin ideologlarınca bu toplumsal kesim, onlara bir arada hareket ve ortak refleks imkânı veren özellikleri ile değil, genellikle öznel yakıştırmalarla anılmaktadır. Örneğin Devrimci Gençlik, 1960’lı yıllar dahil hemen her dönem, yüklendiği anlamlı ve onurlu işlevleri gölgelemek amacıyla “teröristlik, anarşistlik, eşkıyalık, vb.” ile suçlanmıştır. Bu yaklaşım aynı zamanda sistemin saldırganlığına gerekçe oluşturma amacı da taşımıştır.
Ülkemizde sınıfsal çelişmelerin niteliği, sistemin baskı ve zorunu arttırırken, mücadele grafiğini de etkilemiş, çatışma yoğunluklu süreçler her dönem ön planda olmuştur. İşçi sınıfının, bu mücadeleye fiili önderlik edecek nicel ve nitel birikime sahip olmaması, gençliğin rolünü arttırmış ve omuzlarındaki yükü büyütmüştür.
Tam da bu nedenle, gençliğin sınıfla, toplumsal gerçeklerle bağını koparmak, bu bağı görmeye imkân tanıyan bilinci çelmelemek, egemenler için özel bir öneme sahip olmuştur. Bunun için baskı ve zora da, fikri bütünlüğü parçalayıcı atraksiyonlara da başvurulmuş; mücadelede ve örgütlenmede bütünlüğün önüne geçmek için, kadın haklarından ezilen ulus haklarına, emek mücadelesinden akademik demokratik mücadeleye kadar hemen her alan birbirinden koparılmaya, sorunlar kişisel bağlamlar içinde hapsedilmeye çalışılmıştır.
Gençliğin mücadeleye aktif ve doğru katılımını önleyen olgulardan biri de, Marksizm’in yanlış yorumudur. “Tek devrimci sınıf proletaryadır” denilerek gençliğin rolünün yanlış okunması, gerçekte pek çok ülkede, özellikle ilk aşamalarda devrimci mücadeleye önderlik etmiş olan bu potansiyelin değerlendirilememesini beraberinde getirmektedir. Devrim ya sadece işçi sınıfının meselesi olarak görülmekte, ya da gençlere bırakılamayacak “büyük adamlar”ın işi olarak değerlendirilmektedir. Bu, hemen her açıdan sorunlu bir yaklaşımdır. Salt yaş açısından yapılacak bir taramada bile ortaya çıkan veriler bu yaklaşımın yanlışlığını ortaya koymaya yeter.
Kısaca anımsayalım: Dimitrov, 22 yaşında Genel İşçi Birliği’nin genel sekreteridir. Castro, 25 yaşında mücadelenin önderi olarak Moncado Kışlası baskınını gerçekleştirir. Mahir Çayan 1970’te partiyi kurduğunda 24 yaşındadır. THKO’nun kuruluşunda ise, Hüseyin İnan 21, Deniz Gezmiş 23 yaşındadır. Bu veriler, bugün mücadeleyi sınıfsal eksen dışına kaydırıp farklı/öznel ölçekler oluşturma gayreti içinde olanlara belki yine açıklayıcı gelmeyecektir; ama inanıyoruz ki, mücadelede isabet ve tutarlılığın, aynı zamanda birikim ve deneyim aktarımında tutarlılık gerektirdiğinin bilincinde olanlara çok şey anlatacaktır.
Devrimci Gençlik Mücadelesi, Devrim Mücadelesinin Özgün ve Tamamlayıcı Bir Parçasıdır
Gençliğin, kendi sorunlarıyla yetinmeyen bir mücadele hattı izlemesi ve emekçi kesimlerin hemen her eyleminde, dayanışma bilinciyle yanında olması da, bu niteliği sebebiyle sıkça saldırılara uğraması da yeni bir olgu değildir. Örneğin 1965’te polisin Zonguldak Kozlu kömür ocaklarındaki grevde 2 işçiyi katletmesi üzerine öğrenci gençlik bu saldırıyı yaptığı bir yürüyüşle protesto etti. Devamında da özerk demokratik üniversite mücadelesinden, anti-faşist ve anti-emperyalist mücadeleye, işçi sınıfının eylemlerinden toprak işgallerine ve köylü mitinglerine kadar hemen her alanda varlığını hissettirdi. Bu ve benzeri tavır alışlar, gençliğin siyasal duruşuna bütünlük ve stratejik bir perspektif kazandırırken, aynı zamanda faşizmin siyasal tavır alış içindeki gençliğe doğrudan saldırılarını beraberinde getirdi. O tarihlerde, Fikir Kulübü üyesi öğrenciler, eylem alanlarında, dergi satışlarında, bildiri dağıtırken veya okul içinde saldırıya uğruyor ve bir anlamda ayrışmaya zorlanıyordu. Söz konusu saldırılar, TİP’in uzlaşmacı ve edilgen duruşunun teşhirini beraberinde getirirken, aynı zamanda alternatif arayışlarını tetikliyordu. Bu süreç, öğrenci gençliğin parçalı konumunun aşılmaya başlandığı ve fakülteler arası merkezileşmenin geliştiği yıllardı.
1970 öncesinde Devrimci Gençlik, bağrında farklı eğilimleri barındıran bir gençlik örgütlenmesiydi. Anti-emperyalist temelde de (6. Filo eylemi, vb.), köylü mitingleri ve 15-16 Haziran Direnişi’nde de ön saflarda yer alan gençliğin, devrimci eylemin birliği sağlanabildiği oranda, saflaşma yaşandı ve Mahirleşme, Denizleşme, İbrahimleşme ekseninde farklı örgütlenmeler ortaya çıktı. Buradaki dönüşüm doğru irdelendiğinde, Devrimci Gençlik’in bağımsız bir örgütlenme olmasından ne kastedildiğini anlamak da, daha bütünlüklü bir öz örgütlenmeye evrilme sürecinin nasıl gerçekleştiğini anlamak da daha kolay olur. Bu süreçte Mahir’in önderliğinde 1970 Aralık’ında partileşen hareket, ideolojik temel tezleri itibariyle, Türkiye’nin Marksizm’i olarak işlev görmüş, Kızıldere’deki kesintiye rağmen, bugüne dek varlığını sürdüren bir harekete temel teşkil etmiştir. 1974 sonrasındaki süreç, kimi ayrılıklar yaşanmış olsa da 1970 öncesi süreçten farklı olarak, daha homojen, ideolojik birliği olan ve hızla merkezi bir devrimci hareket olma yönünde gelişen bir süreçti. Dönemin siyasal görevleri üzerinden kendine gündem oluşturan, programlı hareket eden Devrimci Gençlik, bu süreçte de toplumsal sorunların hiçbirini gençliğin kendi sorunlarından kopuk ele almamış, özellikle anti-faşist mücadelede ön saflara şiarıyla hareket etmiştir. Üniversitelerdeki faşist kuşatmayı yarmada da, halka yönelik faşist saldırıların püskürtülmesinde de Devrimci Gençlik, temel önemde bir rol oynamıştır.
Genelde ülkenin özelde mahallenin, okulun, vb. sorunları üzerinden görev tanımı yapan bu gençlik örgütlenmesi, o süreçte dünya ölçeğinde solun önemli bir kesiminin duruşunu belirleyen Çin-Sovyet kutuplaşmasında taraf olmamış, duruşunu somut durumun somut tahlili üzerinden, Marksizm-Leninizm’in rehberliğinde yapmıştır.
Gençliğin Aktüel Görevleri Baş Çelişmeye Bağlı Olarak Tayin Edilir
1960’lı yılların ikinci yarısında anti-emperyalist mücadele, 1970’li yılların ikinci yarısında ise anti-faşist mücadele, Devrimci Gençlik’in mücadelesinin ana eksenlerini oluşturmaktaydı. 1980’li yıllarda bu durum daha da özgünleşmiş ve bir darbeyi kalıcılaştıran faşist kurumlaşmaya karşı mücadele ön plana çıkmıştır.
Bugün de görev tayini, halkla oligarşi arasındaki baş çelişmenin, dönemsel karşılığı üzerinden tanımlanan alt çelişmelere bağlı olarak yapılmalıdır. Bunun en temel halkasını, 12 Eylül tarafından oluşturulan yasal ve kurumsal ablukanın aşılması ve temel hak ve özgürlükler ekseninde gelişen demokrasi mücadelesi oluşturmaktadır. Bu gerçekte bir iktidar mücadelesidir. Eğitim kurumlarında demokratik bir eğitim düzeni oluşturmak, genelde emperyalizmin özelde oligarşinin tahakkümünden kurtulmayı gerektirir.
Onlar, kişilik oluşumunun başladığı yaştan itibaren insanlara müdahale eder ve bir aparatı imal eder gibi insanları genelde sermayenin özelde rejimin ihtiyaçlarına göre biçimlendirir. Bu biçimlendirmeye karşı direnmek, eğitimin müfredata içkin boyutuna da, robotlaştırma, bireycileştirme ve yalnızlaştırma operasyonlarına da karşı durmayı gerektirir.
Devrimci Gençlik bu boyutuyla, sistem karşıtıdır, sisteme alternatiftir; sisteme temel teşkil eden çelişmelerin çözümünde, yani devrim mücadelesinde bir bileşendir. Gençliğin devrimci eyleminin birliği gerçekleştiği ve ideolojik birlik ideolojik netliğe dönüştüğü oranda örgütlenmede de bu niteliğe uygun sıçramalar yaşanır. Öz örgütlenme ile gençlik örgütlenmesi arasında bu şekilde giderek tamamlanan bir geçiş ve karşılıklı beslenme hali vardır. Yani Devrimci Gençlik, ne bir kulüp gibi gevşek ve ilkesizdir, ne de bir parti organıdır; döneme göre değişse de özü itibariyle, gençliğin sorunlarını toplumsal tüm sorunlarla ilişkilendirerek, direnç göstermekle alternatif üretmeyi kimliğine yazdıran ve bunu stratejik hedeflerle ilişkilendiren bir örgütlenmedir.
Devrimci Gençliğin mücadelesinin, üniversite sınırları içinde kimi demokratik hakların izin verilen sınırlar içinde talep edilmesinden ibaret olduğunu sananlara, 1968 Temmuz’unda 6. Filo’ya karşı İTÜ’de gerçekleştirilen ve birkaç güne sığdırılan eylemleri, çatışma ve direnişi hafızalarında tazelemelerini öneririz. Çatışmalar, İTÜ’nün etrafındaki ara sokaklarda (Gümüşsuyu’nda) iki gün sürmüş, inzibat çemberi içinde geçen ABD’lilere (kadınlar, askerler, vb.) çember yarılarak saldırılmış ve çıkan çatışmada, bir komiser rehin alınmıştır. Daha sonra bu komiser, gözaltına alınan bir öğrenci ile takas edilmiştir. Devamında yurda yapılan saldırıda Vedat Demircioğlu pencereden atılarak katledilir. Onlarca öğrenci yaralanır. Ama çatışmalar dışarıda da devam eder. Deyim yerindeyse, bu durumu duyan, İTÜ’ye akın eder ve devamında Dolmabahçe’ye gerçekleşen yürüyüşte, FKF içerisindeki reformist kadroların tüm engelleme çabalarına rağmen barikatlar aşılır ve ABD askerleri denize dökülür.
Bugün farklı koşullardan geçiliyor olsa da bu örnekler, gençliğin mücadeleyi ve dolayısıyla meşruiyet sınırlarını nasıl algılaması gerektiğine dair önemli veriler sunmaktadır.
Devrimci Gençliğin Perspektifiyle Toplumsal Sorunlar
Devrimci Gençlik, kendi sorunlarını, yeni sömürge ülke olmaktan kaynaklı sorunlardan bağımsız ele almaz. Neden-sonuç ilişkisi, öğrencinin sorunlarının toplumsal diğer sorunlarla aynı nedene dayandığını ortaya koyar. Ve kaynağı aynı olan sorunların aynı programla çözülmesi gerektiğine, diyalektik bağlam içerisinde işaret eder. Dolayısıyla, emperyalizme ve faşizme karşı verilen mücadeleyi kendi mücadelesi olarak görür ve genelde demokrasi mücadelesini, özelde Kürt halkının özgürleşme mücadelesini destekler; tüm uluslardan emekçi halkların ortak mücadelesini savunur.
Toplumsal sorunların programatik bir bütün içerisinde çözümünü savunan Devrimci Gençlik, Marksizm’in bilimsel yöntemini pusula olarak kabul eder. Bu, sistemden kaynaklanan tüm sorunları aynı zamanda kendi sorunu olarak görmeyi, sorgulayıcı bir duruşa sahip olmayı ve mücadelede parça-bütün ilişkisi kurarak, birinin diğerini yadsımadığı bütünlüklü bir yaklaşıma sahip olmayı gerektirir. Bu bütünlük aynı zamanda sahip olunması gereken meşruiyetin de güvencesidir.
Sorunları tekil bağlamı içerisinde ele alan burjuva yaklaşımın aksine Devrimci Gençlik, kadın sorunundan çevre sorununa, insan hakları mücadelesinden ezilen ulus sorununa kadar her sorunu birbiri ile ilişkilendirir ve çözümünde görev üstlenir. Her sorunun devrim perspektifiyle nihai çözümünü gözetirken aynı zamanda bugünden yarına atılması gereken adımları da önemser ve bu konuda sorumluluk üstlenir.
Devrimci Gençlik, dost-düşman tanımını öznel ölçekler üzerinden değil, programatik temelde ittifaklar ekseninde ele alır. Bugün özellikle sınıfsallık dışı duruşların yaygınlaştığı koşullarda, böyle bir ölçeğe sahip olmak büyük önem taşımaktadır.
Devrimci Gençliğin özerk demokratik üniversite mücadelesi, aynı zamanda yeni insan yaratma mücadelesinin bir parçasıdır. Eğitim meselesi, orta öğrenim de dahil, bu bağlam içinde ele alınır.
Devrimci Gençlik, temel bilimler bağlamında alınması gereken eğitimi önemser, ancak verilenle yetinmez; bu temel bilgileri diyalektik yöntem eşliğinde bakış açısına taşır. Yol gösterici bilgiyi, ezberleyerek değil, sorgulayıcı bir tarzda ele alır. Ancak bu, sıfır noktasında olunduğu anlamına gelmemelidir. Aksine, Marksizm’in doğru yorumu üzerinden devredilmiş tüm birikimler bu alanda bir ön kabuldür.
Devrimci Gençlik, kazanılmış hakların korunması ve ileriye taşınması mücadelesini, geleceğin nüvelerini bugünden oluşturma bilinciyle yapar. Bu, anın sosyalizmidir. Hem geliştirici hem öğreticidir. Değerlerin somutlanabildiğinin görülmesi, mevcut ilişki ağını bir çeşit okula çevirir. Bu alanda oluşturulacak örgütlenmeler, en geniş kitle içinde en dar kadro çalışması temelinde hayata geçirilirken, aynı zamanda gençliğin mümkün olan en geniş kapsayıcılıkta kendini ifade edebilmesine imkan tanımalıdır.
Devrimci Gençliğin Mücadele Anlayışı ve Çalışma Tarzı
Mücadele anlayışının ve çalışma tarzının nasıl olacağı, mücadelenin hangi zeminde, kimlere karşı, kimlerle ve nasıl yürütülmesi gerektiği ile doğrudan ilintilidir. Bu da nasıl bir ülkede yaşandığı, sınıflar arası ilişki ve çelişmelerin niteliğinden dolayısıyla rejimin karakterinden bağımsız düşünülemez.
Ülkemizde faşizmin sürekliliği, yasakların, baskı ve zorun, rejimin temel niteliklerini oluşturması, okulda gençliğin karşısına, yönetmelik, özel güvenlik, polis, cop, okuldan uzaklaştırma, vb. olarak çıkmaktadır. YÖK, bu alanın 12 Eylül’üdür, kurumsal ifadesidir. Ancak, köleleştirerek biçimlendirme, okulun tüm aşamalarında, girilen tüm ilişkilere içerilmiş durumdadır. Bu nedenle, direniş ve alternatif için Devrimci Gençlik kendi araçlarını yaratmalıdır. Geliştirilecek yöntem ve araçlarda ölçü, yasallık değil meşruiyet olmalıdır. Çünkü polis-idare işbirliği ile dayatılan sınırlar içinde bırakalım mücadele etmeyi, var olmak bile olası değildir.
Yönlendirilmiş kimi kanaatlerin aksine, öğrenci gençlik, politik meselelerden uzak durarak değil, politikleşerek haklarını arayabilir ve demokratik bir alternatif zemin oluşturabilir. Bunun için bugüne dek denenmiş yöntem ve araçlardan da öğrenilmeli, ama dönem ve alanın özgünlüğü dikkate alınarak farklı araçlar da geliştirilebilmelidir.
Aslında FKF’nin 1965’teki kuruluşundan 1969’da Olağanüstü 4. Kurultay’da Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu adını almasına kadar ki süreçte, TİP’in o günkü ağırlığına ve MDD’ci cuntacıların çabasına rağmen, tüm bu sapmaların anti-tezini yaratarak ortaya çıkan devrimci gelenek, bugün için de Devrimci Gençliğin izlemesi gereken yol haritası açısından son derece öğreticidir. Deyim yerindeyse 1970’i önceleyen yıllar, proletaryanın bağımsız siyasi hareketinden söz edemeyeceğimiz yıllardı. TİP’in ve YÖN hareketinin ağırlıkta olduğu bu süreçte, sistem aşılamıyor, devrimci alternatifler geliştirilemiyor ve sistemin taklidi veya yedeklenme hali aşılamıyordu. Gerçi bugün farklı eğilimler aynı örgütsel çatı altında değil, ama dün “Güler yüzlü sosyalizm” diyerek, sistemle çelişmeleri uzlaşarak aşabileceğini sanan M. Ali Aybar’ın veya egemenlerin içindeki çelişmeleri cuntacı bir hareketle devrime tahvil edebileceğini sanan kesimlerin muadilleri bugün de yaygın biçimde varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda dün, ideolojik mücadeleyle Marksizm’den sapmaları aşan ve saydığımız tüm bu olumsuzluklara rağmen devrimci alternatifi adım adım geliştiren kadroların bugüne dek uzanan temel önemdeki mirası özellikle anımsanmalıdır.
“Şöyle olursa şu kadar oy alır ve iktidara geliriz” biçimindeki, sınıf gerçekliğinden uzak parlamenterist yaklaşım gibi Doğan Avcıoğlu’nun YÖN’de yer alan “Sınıf önderliği davasının ön plana alınması memleketin bugünkü objektif şartları göz önünde tutulursa kuvvetleri dağıtmaktan başka bir işe yaramaz”, “Komünizme elbette karşıyız. Anayasa’nın da yasakladığı komünizm, memleketimizde suçtur. Komünist faaliyetlerin cezalandırılması yerindedir. Buna bir itirazımız yoktur.” biçimindeki değerlendirmeleri veya Mihri Belli’nin MDD stratejisine küçük burjuva yorum getirerek “Milli burjuvazinin solundaki güçler devrimde öncü olabilir, işçi sınıfının öncülüğünü mutlak bir gerçek olarak görmek yanlıştır. İşçi sınıfı olmadan da devrim olabilir.” demesi, o süreçte nasıl bir ideolojik savrulma içerisinde olunduğunu gösteren örneklerdir.
İdeolojik mücadele, 1974 sonrasında da devam etti. Başkaları, soyut bir tartışma konusuymuş gibi henüz kadro yeterliliği oluşmamışken temel mücadele biçiminden söz ediyor, Devrimci Gençlik ise temel siyasi görev tanımı yaparak, örgütsel yeterliliğe ulaşma koşulunu öne çıkarıyordu.
Devrimciler bugün de temel siyasi görev doğrultusunda bir yandan öz örgütlenmenin eksiklerini gidermek üzere proleter ideoloji temelinde sistemli ve örgütlü bir mücadele sürdürürlerken; diğer yandan gençlik dahil devrimden yana çıkarı olan sınıf ve tabakaların demokratik mücadelede birliğini sağlamak için mücadele etmelidirler. Bu ikili görev, diyalektik bütünlük içinde ele alınmalı ve mücadelenin tüm kesitlerinde temel görev, ideolojik ve siyasi birliğin sübjektif şartlarının sağlanması olmalıdır.
Mevcut Toplumsal Koşullar İhtiyaca Uygun Yöntem ve Araçlar Gerektiriyor
Yukarıdaki çözümlemeler ışığında bugünkü koşullara bakıldığında, örgütlenme açısından geçmiş dönemden çok daha zor bir süreç yaşanmakta olduğu görülür. Feodalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin yukarıdan aşağıya inşası sürecinde, tekelleşmeyle beraber mülksüzleşme ve yoksullaşmanın artması, sınıf çelişmelerini büyütmüş ve sınıfsal çatışmaları arttırmıştı. Dünya genelinde bu çerçevede bir tablo söz konusuydu. Bu durum belirli oranlarda ‘80’li yılların sonuna dek devam etti. Ama 1990’dan sonra yani sosyalist sistemin genel olarak dağılmasıyla ve giderek yakın vadede siyasal bir alternatif olmaktan çıkmasıyla birlikte toplumsal dinamiklerde bir yavaşlama/gerileme görüldü. Toplumsal dinamiklerdeki bu gerilemeyle beraber sistem, 150 yıllık süreçte deneyimler eşliğinde yaratılmış olan pek çok değeri, bilinçli bir şekilde yukarıdan aşağıya tasfiye etmeye yöneldi. Marksizm’in, aralarında uzlaşmaz çelişmeler bulunmayan sınıf ve tabakalar arasında toplumsal bir şekilde hareket edebilme niteliğini geliştirme ve sınıf temelinde ortaklaşmalar oluşturma amacı boy hedefi yapıldı. Ve giderek insanlar arasındaki her türlü ortaklaşma ve dayanışma eğiliminin tasfiyesi yönünde sistemli bir tasfiye süreci geliştirildi.
Toplum, atomlarına dek ayrıştırıldı, toplumsal dokular parçalandı; kardeşlik, arkadaşlık gibi ilişki bağlarının bile sürdürülemez hale geldiği bir süreç yaşandı. Birey olmayı her şeyin üstünde gören, ortaklaşmanın hemen her biçimini çağın gerisinde kalmış insanlara özgü bir davranışmış gibi sunan bir eğilim toplumda yukarıdan aşağı yaygınlaştırıldı. Bireyi kutsayan bu eğilim, toplumun en aydın halkalarından birini oluşturan üniversite kitlesinde önemli oranda karşılık buldu. Okuyan, araştıran bu toplum kesiminde, söz konusu eğilimi yönlendiren kaynaklara ilgi arttı.
Bu yönüyle, bugün Devrimci Gençlik çalışması yürütmek, yıllardır sistemin pompaladığı değerlerin etkisinde biçimlenen koşulları, kültür ve alışkanlıkları tersine çevirmek, 1970’li – 80’li yıllarla kıyaslanamayacak güçlükler içeriyor. Bu güçlükleri aşmanın öncelikli koşulu, geçmiş deneyimleri bugüne ezbere aktarmak yerine, o birikimi anda yeniden üretmek ve yaratıcı bir okuma eşliğinde, mümkün olan en geniş kitleyi sürecin içine katabilecek yöntem ve araçlar geliştirmektir.
Bugün mevcut ataleti kırmanın ve öğrenci kitlesini sürece katmanın yollarından biri de somut talepler/hedefler etrafında ortak tavır alışlar örgütlemektir. Bunun için öğrencileri direkt veya dolaylı olarak ilgilendiren hemen her sorun gündeme alınmalıdır. Bu bağlamda geçmişten öğrenilmesi gereken olgulardan biri de sorunları küçük-büyük diye ayırmak yerine, öğrenci kitlesi ile yaşanacak kader birliği ve bütünleşmede, birbirini sahiplenme bilincinin “hepimiz birimiz birimiz hepimiz içindir” temelinde geliştirilmesidir. Öğrenci kitlesi, kantin sorunundan sınav sorununa, yurt ve barınma meselelerinden ulaşıma kadar, karşılaştığı her sorunda Devrimci Gençliği yanında gördüğü oranda, ortak hareket ve sahiplenme bilinçli bir reflekse dönüşecek, çapını da derinliğini de büyütecektir.
“Devrimci Gençlik varsa çare de vardır” şiarıyla hareket edilmeli, bir idarecinin tutumundan, bir kurumun anti-demokratik işleyişine, yasadan yönetmeliğe kadar her sorun, arka planı ile beraber deşifre edilebilmeli, en küçüğünden en büyüğüne kadar her eylem, neden ve sonuçları ile öğrenci kitlesine anlatılabilmelidir. Hatta diyebiliriz ki, olguların arka planını okumak, doğru değerlendirip tartışarak uygun tavır alabilmeyi örgütlemek, alternatif ilişkiler yaratmanın en önemli basamaklarından biridir.
Eğer önümüzdeki dönemde faşizme karşı demokrasi mücadelesi öncelikli görev olacaksa, bunun yaşamın her kesitine yansıması olmalı, birimlerde ve girilen her ilişkide insanlar arasında o yok olan dayanışma, paylaşım ve ortak üretim eğilimleri canlandırılmalı, demokratik bir işleyiş hâkim kılınmalıdır.
Sistemin gücü ve zorbalığı karşısında yılgınlığa kapılan, yalnızlaştırılarak kendi içine kapanmaya zorlanan gençlik içinde hiçlik duygusunun yaygın olması, sanal ortam üzerinden kurulmuş ilişkilerle veya hemşerilik gibi feodal bağlarla yetinilmesi, egemenlerin tercih ettiği ve yönlendirdiği bir durumdur. Geliştirilecek alternatif ilişkiler bu gerçekliği de dikkate almalı, bir çeşit yoldaşlaşma ilişkisi yaygınlaştırılarak, insanların yalnız olmadığı hissettirilmelidir.
Bilinir ki halk kesimleri arasındaki hiçbir çelişki uzlaşmaz değildir. Bu nedenle aradaki kimi farklı duruş ve yaklaşımlara rağmen halk saflarında yer alan siyasal eğilimlerle, kişi ve yapılarla mümkün olan en geniş ortaklaşma zorlanmalı, bunun için demokratik bir işleyiş geliştirilmelidir. En geniş kitlelerin katılımını sağlayıp mücadelesini örgütlemek, gerçekte olaylara bakış, yorumlayış ve kavrayış açısından bile bir örgütlülüğü gerektiriyor. Bu bağlamda hafife alınmamalıdır. Bu bilinç oluşturulabildiği oranda, öğrencinin somut sorunlarının, ülke genelindeki toplumsal sorunlardan ayrı/kopuk olmadığı farkındalığı gelişecek, fikri ve ruhsal bütünlük örgütsel bütünlüğü de beraberinde getirecektir.
Bu bağlamda Devrimci Gençlik, somut sorunlara, anlık meselelere çözüm geliştirirken stratejik perspektifle hareket eder, anı geleceğe veya geleceği ana feda etmez. Bu bağlam doğru kurulamadığında bugün çeşitli yapılarda rastlanan, mücadeleyi birimdeki/ alandaki somut sorunlardan ibaret görüp kendiliğindenciliğe düşme eğilimi hızla yaygınlaşır; daha kapsamlı bir mücadele ve örgütlenme ihtiyaç olmaktan çıkar ve ortaya amorf, her an dağılmaya hazır ilişkiler çıkar.
Gerçekte ise, Devrimci Gençlik bir kimliktir. Yarım asrı aşkın süredir ülkemizin mücadele geleneğinde ortaklaşmış onursal değerleri sahiplenmenin ve mücadelede ısrarın ifadesidir. Bu kimlik, bırakalım somut olayları hareket noktası yapmakla yetinmeyi, yeri geldiğinde gündem belirleyecek araştırmalar da yapabilmeli ve sürecin devrimci iradenin müdahalesi yönünde gelişmesi sağlanabilmelidir. O noktada, YÖK’ten başlayarak aşağı doğru inildiğinde demokratikleşmenin önünde ne kadar çok engelin bulunduğu, meselenin sistemsel dolayısıyla sınıfsal olduğu görülecek ve örneğin, Reyhanlı halkına yapılan bombalı saldırı ile üniversitedeki anti-demokratik uygulamalar veya saldırılar arasında bağ kurmakta güçlük çekilmeyecektir.
Devrimci Yol’da Devrimci Gençlik, Kızıldere’de Mahir, Maltepe’de Dersimli Cevahir, Arnavutköy’de Ulaş olabilmektir; Emperyalizme karşı Denizleşmek, işkenceci zorbalara karşı İbrahimleşmektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Devrimci Gençlik, Türkiye Devrimci Hareketi’nin tüm zamanlarının ortaklaşmış değerlerinden biridir. Yalnızca ‘68 veya yalnızca ‘78 değildir. Bir yanıyla Turan Emeksiz’in ardından Enver Gökçe’nin “Bir yürüyüş eylediler sabahtan Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!” diye seslenmesi, diğer yanıyla da bedelin değerle, değerin gelecek düşüyle örtüşmesi ve ânın sosyalizminin somutlanmasıdır. Türkiye halkları ânın sosyalizmini Devrimci Yol’da yaşadı. Devrimciler büyük oranda “Çin-Sovyet kutuplaşması”nın etkisinde hareket ederken, ülkedeki sınıf çelişmeleri yerine dışsal dinamikleri temel alırken, Devrimci Yol, sonradan reel sosyalizme alternatif arayışları için de ipucu oluşturacak teorik ve pratik üretimlerle sürece önderlik ediyordu. Devrimci Yol’da hiçbir şey ezber veya dogmatik değildi. Somuttan soyuta, soyuttan somuta akan diyalektik işleyiş, söz ile fiil arasında bir açının oluşmasını önlüyor ve inandırıcılığı arttırıyordu. Pratiğin ihtiyaçları temelinde bir araya gelen halkın mücadele deneyimleri Devrimci Hareket tarafından değerlendiriliyor ve yöntemleştirilerek pratiğin hizmetine sunuluyordu. Bu işleyiş, hem bürokratikleşmeyi önlüyor, hem de bugünden sisteme alternatif halk örgütlülükleri için zemin hazırlıyordu.
Bugün de bu perspektif ışığında değerlerini anda somutlamak, Marksizm’den sapmalara karşı ideolojik mücadele vermek ve temel siyasi görev ışığında, mücadelenin tüm imkânlarını yeterliliğe ulaşmış örgütsel bir donanım için değerlendirmek, Devrimci Gençliğin program hedefleri arasında yer alacaktır.
(*) Bu yazı Devrimci Yol’da Devrimci Gençlik Dergisi’nin 2013 yılında yayımlanan sayısından alınmıştır.