Bir yılı aşkın zamandır pandemi koşullarında yaşıyoruz. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada kapitalizmin krizi derinleşirken karşılarında örgütlü halk gücünün olmayışını fırsat bilen egemenler, bu krizden kendileri adına en az zararla kurtulmak için ezilen kesimlere yönelik saldırgan politikalarını artırdı. Pandeminin başından bu yana “aynı gemideyiz” yalanının gölgesinde sermayeye yardım üzerine yardım yapan AKP, sağlık çalışanları başta olmak üzere emekçi kesimleri kendi kaderine mahkum etti. Genç işsizlik arttı, öğrenciler nitelikli eğitim hakkından edildi, sayısız işçi Kod-29 gerekçe gösterilerek işinden edildi. Patronlar iş yerine bile gitmezken, her gün işe gitmek zorunda olan milyonlar, pandemiye uygunsuz koşullarda, virüs tehdidi altında çalışmak zorunda bırakıldı. AKP’nin tedbir adı altında getirdiği uygulamalar, gerçekte halk sağlığını gözetmekten çok kapitalist çarklara zeval gelmesini engellemek amacıyla hayata geçirildi.
Yasaklar yoğunluğun olduğu çalışma saatlerini dışarıda bırakarak, emekçilerin işten çıkınca nefes bile almadan eve koşmalarını gerektirecek şekilde düzenlendi. Halk sağlığının psikolojik boyutları dikkate alınmadan hayata geçirilen uygulamalarla emekçilere robot rolü biçildi. Türkiye, yasaklara rağmen günlük vaka sayısında ilk sıralarda yer alan ülkelerden biri. Doğru önlemler alındığında vakaları azaltmak mümkünken, sermayenin kar hırsı nedeniyle üniversiteliler eğitim hakkından, emekçiler yaşam hakkından mahrum edildi.
Aynı gemide değiliz!
Pandeminin sınıfsal boyutu, egemenlerle aynı gemide olmadığımız gerçeğini her seferinde yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Parası olan düzenli test yaptırıp iyi şartlar altında tedavi olabilirken, parası olmayanlar yoğun bakım ünitelerinde sıra beklerken yaşamını yitiriyor. Piyasalaşan sağlık sistemi ve emperyalist bağımlılık ilişkileri nedeniyle kitlesel aşı üretimi yapılamıyor, bu süreç dünyadaki belli tekellerin elinde işletiliyor. Bunun yanında, aşılar mevcut olmasına rağmen kapitalist patent politikaları ve sermayenin kar hırsı sebebiyle dünyada yaygın aşılama yapılamıyor. Önlenebilir bir hastalık can alıyor.
Sağlık sisteminin kapitalistlerin çıkarına işlediği bir düzende yaşanan ölümlerin sorumlusu bizler değiliz, sermayenin çıkarları uğruna milyonların hayatını riske atan saray rejimidir!
Saray rejimi, pandemiyi faşist uygulamalarına kılıf yaparak toplumun tüm ezilen, muhalif kesimlerine saldırıyor. Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atayan Erdoğan, bu hareketiyle sadece gençliğe değil, karşısında duran tüm toplumsal muhalefete savaş ilan etti. Gençliğe, emekçilere, kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik saldırı politikası yükseldi. Ancak unutulmamalı ki, Boğaziçi Direnişi sırasında pandemi bahanesiyle başlayan eylem yasakları, tüm memlekette yankılanacak bir gençlik direnişiyle karşılandı. Biliyoruz ki Melih Bulu’nun atanmasıyla başlayan ve 11 öğrencinin tutuklandığı 500’den fazla öğrencinin gözaltına alındığı, faşizmin kendi kanunlarını tanımadığı bu saldırılar silsilesi, AKP’nin içinde bulunduğu siyasal krizi çözmek için başvurduğu bir yol olmanın yanı sıra; pandeminin faturasının kesildiği, her gün daha çok yoksullaşan ve zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi kalmayan geniş halk kesimlerine duyulan korkunun da karşılığıydı.
Virüs değil, kapitalizm öldürüyor!
Pandemi boyunca kendi koyduğu yasağı tanımayarak lebaleb kongrelerde iki yüzlülüğünü gösteren AKP, virüs bahanesiyle 1 Mayıs’ı da kapsayacak şekilde tüm memlekette 1 aylık eylem yasağı ilan etti. 1 Mayıs çağrısı için yapılan eylemlere polis saldırısı oldu, onlarca insan işkenceyle gözaltına alındı. Emekçilere yönelik sömürünün had safhaya ulaştığı, saray rejiminin kendine tehdit olarak algıladığı her şeye şavaş açtığı bu süreçte 1 Mayıs’ın yasaklanmasını kabul etmiyoruz. Pandemiye karşı alınacak sayısız önlem varken, memleketi dev bir çalışma kampına çevirerek, emekçileri kaderine mahkum edip; 1 Mayıs’ı yasaklamak halkın aklıyla dalga geçmekten başka bir şey değildir. Yasakla amaçlanan, ezilen kesimlerin taleplerini meydanlarda haykırmalarını önlemek ve örgütlü gücümüzün bir araya geldiğinde yarattığı potansiyeli sindirerek memleket nezdinde bir korku iklimi yaratmaktır.
Bizler Devrimci Gençlik Dernekleri olarak geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’ta, her sene olanın aksine Taksim çağrısı yapmamıştık. Önceki senelerde saray rejimi tarafından yasaklanan alan Taksim’ken geçtiğimiz sene pandemi koşulları gereği, odak Taksim tartışmasından çıkmış ve pek çok emekçi 1 Mayıs’ı işyerinde ya da evinde karşılamıştı. “1 Mayıs meselesinde temel nokta, 1 Mayıs’ın rejim tarafından çizilen sınırlar çerçevesinde değil emekçilerin ve sınıf mücadelesinin güncel ihtiyaçlarını gözetecek biçimde kutlanmasıdır.” ifadelerine yer verdiğimiz açıklamamızda 1 Mayıs’ı bir alan tartışmasına hapsetmektense günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bulunduğumuz her alanda örgütleyecemizi söylemiştik.
Bu sene ise 1 Mayıs’ın kendisi AKP tarafından pandemi bahanesiyle keyfi şekilde tamamen yasaklanmıştır.
Pandemiyle geçirdiğimiz bir yılın ardından, gerek bilimsel gelişmeler gerek yaşadığımız bir yıllık deneyim vesilesiyle virüse dair pek çok bilgi edindik. Bunların en önemlilerinden biri de 1 Mayıs’ı kitlelerle sosyal mesafeye uygun şekilde kutlamanın mümkün olduğudur. Bu bağlamda, hastanelerde, marketlerde, mağazalarda, depolarda, fabrikalarda, restoranların mutfağında ve paket servisinde her gün milyonlarca emekçi pandemi koşullarına rağmen çalışmaya devam ederken AKP’nin pandemiyi bahane ederek 1 Mayıs’ı yasaklaması tamamen keyfidir. Kapitalizmin çarkları işlemeye devam etsin diye milyonların canı hiçe sayılırken biz gençliğe düşen görev ise faşizmin saldırılarına karşı bir adım öne çıkmaktır. Bu nedenle bizler Devrimci Gençlik Dernekleri olarak AKP’nin keyfi yasaklarına karşı sokaklarda olacağız ve 1 Mayıs’ı her sene olduğu gibi bu sene de Taksim’de kutlayacağız.
Bunun yanı sıra her yıl 1 Mayıs’ın örgütleyicisi olma iddiasındaki DİSK-KESK-TMMOB ve TTB’nin 1 Mayıs’a günler kala, üstelik 1 Mayıs çağrılarına polis saldırırken hala açık ve net bir çağrı yapmamış olmaları, işyerlerinde, balkonlarda, sosyal medyada kutlanacaklarını ifade etmeleri emekçilerin beklentisini boşa çıkarmakla beraber bu yapıların yasağı kabullenmektir. 14 aylık pandemi dönemi boyunca hastalık ve açık arasında canlarına kast edilen, sendikal hakları gasp edilen, Kod-29 ile işten atılan, yaygınlaştırılan kapalı devre uygulamasına mahkum edilen işçi ve emekçilerin yanında olmayanların söz konusu 1 Mayıs tavrı ve 1 Mayıs için açıklama yapan işçilerin meydanlarda gözaltına alındığı sırada verdikleri fotoğraf bu tablonun özeti niteliğindedir.
Yasakları Aşıyoruz, Direnişle Geliyoruz!
Pandemi, kriz ve yoksullukla geçen bir yılın ardından 2021’in emekçiler başta olmak üzere ezilen kesimler açısından çok daha sert geçeceği ortada. Emek ve sermaye arasındaki çelişkinin derinleştiği bununla doğrultulu olarak sermayenin emeğe yönelik saldırılarının daha önce hiç olmadığı kadar sertleştiği bir dönemdeyiz. Egemenlerin, sadece emekçilere değil emperyalist paylaşım noktasında birbirlerine karşı da saldırgan tavırlarını artırdığı bu süreç tüm dünya halklarının mücadele çığlığının da yankılandığı bir süreçtir. Gençlik tarihin her döneminde olduğu gibi şimdi de büyük bir sorumluluk ile karşı karşıya. Eğitim hakkımızın elimizden alındığı, kampüslerimizin kayyum rektörler ve polisleri tarafından işgal edildiği, genç işsizliğin tavan yaptığı, açlık ve ölüm arasında bırakıldığımız bu süreçte gerçek hayata tekabül etmeyen “Evde Kal” çağrılarına katılmak yerine, yaşadığımız krizin asıl sorumlularını teşhir etmek ve hesap sormak zorundayız. Biliyoruz, asıl katil virüs değil kapitalizm ve sömürü düzenidir!
Vakit, yılın başında kayyumlara karşı başlattığımız yürüyüşü 1 Mayıs’ta halkın meydanlarını halka kapatan barikatları yıkarak sürdürme, Taksim’den ülkenin bütün sokaklarını aşındırma vaktidir. Demokratik bir ülke, demokratik bir üniversite için direnişin yılında, direnişle 1 Mayıs’a; Devrimci Gençlik Dernekleri saflarına!
Yazıyı yayınlamamızın ardından açıklanan 18 günlük sokağa çıkma yasağına dair ufak bir son söz:
Özel izinle işçilerin çalışmaya devam etmesi binlerce işçi, emekçiyi salgın ve hastalık ikilemine; herhangi bir maddi destek açıklaması yapmadan 18 günlük sokağa çıkma yasağı ilan etmek milyonları açlığa mahkum etmektir.
Vaka sayılarının ve kaybettiklerimizin sorumlusu, salgını sermaye lehine fırsata çeviren, işçileri çalışmaya mahkum eden, kendi yasaklarını tanımayıp kongreler düzenleyen, yaygın aşı uygulaması yapmayan AKP’dir.
Aylardır kaybettiğimiz binlerce işçi, emekçi için; verilen sözde sıkı yasak kararına rağmen evde kalamayanlar ve evinde aç kalacaklar için 1 Mayıs’ta keyfi yasakları aşma çağrımızı sürdürüyoruz! Şimdi daha öfkeli şekilde; 1 Mayıs’ta Taksim’e direnişle geliyoruz!
Daha fazlası için:http://www.devrimcigenclikdernekleri.org/2021/04/22/demokratik-ulke-demokratik-universite-icin-yasaklari-asiyoruz/