“Ülkemizin solunda tam bir teorik keşmekeş hüküm sürmektedir. Öyle ki, aynı revizyonist tezleri temel alan ve bunları değişik ambalajlarla piyasaya süren, kendi öz gücünün dışında başka güçlere bel bağlayan çeşitli oportünist fraksiyonlar en sert bir şekilde birbirlerini pasifizmle, oportünizmle, ihanetle, vs. suçlamaktadırlar.”
Bu satırlar ilk bakışta bugüne aitmiş izlenimini uyandırıyor. Ama hayır! Bu satırlar 12 Mart’ın eşiğindeki Türkiye solunun içinde bulunduğu durumu belirtmek için yazılmıştı. Evet! 12 Mart eşiğindeki Türkiye solunun bugüne benzer bir görüntüsü vardı.
En temel karakteristiklerini sıralamak gerekirse: İşçi sınıfının devrimci bir partisi yoktu. Güçlü bir işçi sınıfı hareketinin bulunmayışı nedeniyle teorik seviye düşüktü ve sol hareket genel anIamda bir aydın hareketi sınırlarını aşamamış, emekçi halk yığınlarına mal olmamıştı. İşte revizyonizmin belirleyici olduğu solun 50 yıllık geçmişinin 12 Mart önlerinde bize getirdiği tablo.
Yakın geçmişimizde bu tabloyu bozacak, bu geleneksel yapıyı bazı noktalardan kıracak gelişmeler olmuştur. Önce küçük burjuva anlamdaki gençlik hareketleri hızla gelişerek 1960 sonrasının nispi özgürlük ortamında Marksist-Leninist klasiklerin çevrilmesiyle de birleşerek sol içinde dinamik bir unsur oluşturdu. Devrimci Gençlik hareketinin yükselişi ile gelişen mücadele 1971’lerdeki yenilgi ile sonuçlandı. Evet, devrimciler 12 Mart’a yukarıdaki gibi bir mirasla girdiler ve yenildiler, ama nasıl bir yenilgi? Solun geleneksel yapısını parçalayan, devrimci hareketin bir tarihi dönemini kapatıp, bir diğer tarihi dönemini başlatan bir yenilgi! Bu dönemde devrimci hareket ilk defa en geniş halk yığınlarına sesini duyurabilmiş, aydın hareketi sınırlarını belirli ölçüde aşabilmiş, düzene karşı ilk defa bir iktidar altenatifi olabilmeyi -potansiyel anlamda- ortaya koyabilmiştir. İşte budur 1971. Ne bir provokasyonlar zinciri, ne de üç-beş adamın kahramanlıklar destanı. İşte bütün bu tarihi dönemdeki gelişmelerdir, Türkiye solu için 1971’in anlamı. Ve bunun için de devrimci gençlik hareketinin şanlı bir geçmişi vardır.
Fakat bütün bunlara rağmen, bugün içinde bulunduğumuz şartlar; 12 Mart öncesi durumdan pek de farklı değildir. Değildir, çünkü devrimci hareket yenilmiştir. 12 Mart döneminin karanlığı içinde burjuvazi alabildiğine yoğun bir propaganda yürütmüştür. Üstelik revizyonistler de faşizmin ekmeğine yağ sürecek bir provokasyon edebiyatı sürdürdüler ve müştereken yılgınlığın, pasifizmin, dönekliğin maddi şartlarını hazırlamada oldukça gayretli oldular. Askeri savcılann mantığı bir yanda, “imparator” mantığı diğer yanda… Eski, “gençlik hareketleri AP’nin işine yarar, sonra faşizm gelir” mantığının yerini,12 Mart günlerinde faşizmin sebebi olarak devrimcileri gösteren provokasyon mantığı aldı. (Bugün bu mantıkla devrimci gençlik hareketlerine ve devrimciliğe “goşist”, “anarşist”, vs. diye küfretmeye devam ediyorlar).
Bugün içinde bulunduğumuz şartlar, işte bu gibi nedenlerle 12 Mart günlerinden pek farklı değildir. Kabaca özetlersek; yine dağınıklık, teorik keşmekeş, bölünme, yılgınlık, vs… Türkiye solu bütün yenilgi sonrası dönemlerinin bilinen şartlarını yaşıyor. Ve yine bugün aydın hareketi sınırlarını ESAS OLARAK aşabilmiş değildir. İŞÇİ SINIFININ SİYASİ MÜCADELESİNİN ORGANIZASYONU ANLAMINDA BİRLİK; YANİ PARTI SORUNU YİNE TEMEL MESELEMİZDİR.
Bugün İçinde Bulunduğumuz Sorunlar Ancak Sistemli ve Örgütlü Bir İdeolojik Mücadele ile Çözülebilir
Bu dağınıklık ortamı devrime hizmet etmiyor. Devrimci hareketin içinde bulunduğu sorunları kısa zamanda halletmesinin gereğine biz de inanıyoruz. Ama bunun kısa süre içinde başarılabileceğinden o derece umutlu olduğumuzu söyleyemeyiz. Bu zor bir görevdir. Bu konuda devrimcilere önemli görevler düştüğü apaçık ortada. Bütün yanlış görüşlere ve sapmalara karşı SİSTEMLİ VE ÖRGÜTLÜ BİR İDEOLOJİK MÜCADELE SÜRDÜRÜLMELİDİR. Bu görev yerine getirilmeden ve atlanarak, ne bugünkü kamakarışık ortam aşılabilir, NE DE SİSTEMLI BİR SİYASİ YAPI İÇİNDEKİ DEVRİMCİ BİR BİRLİK OLUŞTURULABİLİR. Bu görevlerin yerine getirilmesi zamanla olacak bir iştir. 50 yıllık bir geçmişi olan ve faşizmin karanlığında güç kazanan revizyonizmin etkinliğini kırmak kolay değildir. Bu apaçık ortada…
Kitle Hareketlerinin Yükseleceği Bir Döneme Giriyoruz
Ama ortada bir başka gerçek daha var: Emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz derinleşiyor ve emperyalizmin çözmek zorunda olduğu problemler artıyor. Emperyalist-kapitalist sisteme tüm üretim mekanizması ile bağımlı olan ülkemizde, ekonominin güçlükleri yükselerek devam ediyor. Hakim sınıfların içine düştüğü buhran giderek derinleşiyor ve sınıflar mücadelesi gittikçe keskinleşiyor. Bu doğrultudaki gelişme, emekçi halkın ekonomik-demokratik mücadelesinin ve onun bir parçası olan gençlik hareketlerinin yükselmesini de beraberinde getirecektir. Ve devrimci hareketin gelişme yönüyle ilgili çok önemli bir başka yeni unsur vardır bugün: Burjuva ideolojisinin ve revizyonizmin etkisinden kurtulamamış olsa bile, giderek güçlenmekte olan bir işçi sınıfı hareketi oluşmaktadır.
Böyle bir dönemde, devrimci hareketin dağınıklığının şüphesiz olumsuz bir işlevi olacaktır. Devrimci hareketin dağınıklığı, çeşitli toplum kesimlerine ve özellikle de gençlik hareketi içine yansımaktadır. Gençlik hareketi içinde de dağınıklık ve teorik kargaşa hüküm sürüyor. Zaten tabiatı gereği istikrarsız bir özelliğe sahip olan gençlik hareketi, bu şartların da etkisiyle iyice dağınık bir görüntüye ulaşıyor. Üstelik ideolojik karmaşanın bir ürünü olarak gördüğümüz temelsiz ve sakat görüşler gençlik hareketi içinde egemen hale getirilmek isteniyor. (Sakatlıkları o derece ortada ki, 15 gün geçmeden zaten değişip yerine başkaları sürülüyor). Varolan teorik keşmekeş adeta artırılmak isteniyor!
Gençlik hareketinin, diğer kitle hareketlerinin yükselişine paralel olarak öneminin artacağı böyle bir ortamda bu tür sorunlarla karşı karşıya bulunması, şüphesiz bir dezavantajdır. Anti-faşist, anti-emperyalist mücadele açısından olumsuz bir durumdur.
Bu Şartlar Altında Görevimiz Ne Olmalıdır?
Bugün ülkemiz solunun ve devrimci gençlik hareketinin içinde bulunduğu sorunlar, nedenleri ve dolayısıyla da çözümleri bakımından birbirine sıkı sıkıya bağlantılıdır.
DEVRİMCİ GENÇLİK HAREKETİNİN İÇİNDE BULUNDUĞU SORUNLARA DOĞRU ÇÖZÜMLER GETİREBİLMEK İÇİN, BUGÜN ÜLKEMİZ SOLUNA DOĞRU BİR BAKIŞ AÇISI VE BUGÜNKÜ ACİL SİYASİ GÖREVLERİMİZİN DOĞRU BİR TESPİTİ ZORUNLU TEMEL ŞARTTIR.
Devrimciler temel siyasi görev doğrultusunda bir yanda devrimci hareketin dağınıklığını gidermek ve işçi sınıfının siyasi birliğini sağlamak için, işçi sınıfı ideolojisi temelinde sistemli ve örgütlü bir mücadele sürdürürlerken; diğer yanda, yükselen kitle eylemleri içinde işçilerin-köylülerin (ve konumuz olan gençliğin) demokratik mücadelesindeki birliğini sağlamak için mücadele etmelidirler. Bu ikili görev diyalektik bir bütün olarak ele alınmalıdır ve her tür mücadele içerisinde temel görev olan ideolojik ve siyasi birliğin sübjektif şartlarını oluşturmak esas amaç olmalıdır.
İdeolojik Ayrılıklar Politik Birliği Sağlamak İçin Örtbas Edilemez
Bugünkü görevlerimizle ilgili olarak ilk hatalı eğilim “faşizm tehlikesi artıyor, emperyalist sistem çöküşe gidiyor, devrim anları kapıya geldi dayandı. Devrimciler aralarındaki ayrılıkları bir tarafa bırakıp, SİYASİ BİRLİĞİ sağlamalıdır” şeklinde ortaya çıkıyor. Daha ziyade revizyonist partileri toparlama iddiasında olan bu görüşe bir çok iyi niyetli devrimcinin kafasını bulandırdığı için değinmekte yarar vardır. Bu görüşlerin sakatlığı ve spekülatif karakteri ortadadır. Devrimcilerin siyasi birliği ancak bir ideolojik temel üzerinde yükselebilir. Devrimin temel meseleleri etrafında sağlam bir ideolojik birlik olmadan kurulacak siyasi toparlanmalar, kof birliklerdir. Ve bizi devrime götürmez. İdeolojik mücadele olmadan sağlam bir politik birlik sağlanamaz.
İdeolojik Mücadele Çin-Sovyet İkileminin Dar Sınırlarına Hapsedilemez
Buna karşı bir başka sakat eğilim de, ideolojik mücadeleyi belirsiz amaçlı bir platforma sürükleyen görüştür. Bugün Türkiye devrimci hareketinin içinde bulunduğu durumda ideolojik mücadelenin amacı; işçi sınıfının siyasi birliğini, yani PARTİYİ yaratmak olmalıdır ki; bu da içinde revizyonizme karşı mücadeleyi de taşıyan, Türkiye devriminin temel meselelerini içeren bir platformu gerektirir. Bunun aksine ideolojik mücadele platfomu olarak, sadece Çin-Sovyet ikilemini görmek, sorunlarımızı bu ikilemin dar sınırları içine hapsetmek ve buradan hareketle Çin-Sovyet ikilemi etrafında politik kümeler yaratmaya çalışmak ikinci bir yanlış eğilimdir ve hemen işaret edelim ki, birinci yanlış eğilime çok da benzemektedir. Birincisi, revizyonist gruplar arasındaki görüş ayrılıklarını bir yana atarak bir araya gelmeye çağırırken; ikincisi, “Sovyet emperyalizmine” karşı olanları diğer ayrılıkları önemsiz adledip asgari “birlik” oluşturmaya çağırmaktadır.
Elbette ki dünya devrimci hareketinin durumunun değerlendirilmesi, doğru bir dünya değerlendirilmesiyle birlikte ülkemizin sınıf ilişki ve çelişkilerinin doğru değerlendirilmesi için ilk adım olmalıdır. Ama bu başka bir şeydir, sorunu Çin-Sovyet ikileminin dar sınırlan içine hapsetmek başka birşeydir. Geçerken belirtmeliyiz ki, biz SOSYALİZMLE REVİZYONİZM ARASINDAKİ ÇELİŞMEYİ SOSYALİZMLE EMPERYALİZM ARASINDAKİ ÇELİŞMEDEN FARKLI TÜRDEN BİR ÇELİŞME OLARAK GÖRÜYOR VE İKİSİNE DE AYNI SİYASİ SONUÇLAR YüKLEMEYİ BÜYÜK BİR YANLIŞ OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ.
Bizim Sovyet revizyonizmi meselesine yaklaşırken birçoklarından ayrıldığımız noktadır bu…
“Revizyonizm burjuva ideolojisidir. Revizyonizm iktidara gelince burjuvazi iktidara gelmiş olur. Burjuvazi iktidara gelince o ülke geriye dönüş yoluyla emperyalist olur” biçiminde ortaya çıkan tahlillere katılmıyor ve bu mantığı düz mantık olarak değerlendiriyoruz. Birinci olarak, SON TAHLİLDE aynı anlama gelebilecek iki kavram ÖZDEŞLEŞTİRİLEMEZ. Evet, revizyonizm işçi sınıfının saflarında burjuva ideolojisinin uzantısı bir sapmadır ve son tahlilde burjuva ideolojisidir. Buradan giderek revizyonizmi DOĞRUDAN burjuva ideolojisi olarak görmek, meseleyi aşırı basitleştirmektir. Ve varacağı yer burjuva idealizminin bataklığından başka bir yer olamaz. İkinci nokta ise, “geriye dönüş” meselesi; evet geriye dönüş belirli tarihi anlarda mümkündür. Ama geriye dönüşü mutlaklaştıran bir anlayışla, revizyonizmin iktidarından GERIYE DOĞRU DÜZ BİR ÇİZGİ ÇEKİLEREK EMPERYALİZMI BULAN MANTIK DA YİNE SON TAHLİLDE İDEALİZMDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR.
Sosyalist üretim ilişkilerinin inşa edildiği bir ülke olan Sovyetler Birliğinde revizyonizmin iktidara gelmesi ve bu durumun onun EKONOMİSİNDE VE POLİTİKASINDA ortaya çıkardığı sapmaları doğru bir şekilde değerlendirebilmek için bilimsel bir yaklaşım ve ayrıntılı tahlil zorunludur. Ve son derece önemli olan bu konu, kaba yaklaşımla geçiştirilemez. İleride bu konu üzerinde, ayrıntılı olarak duracağız.
Bugün Emperyalizme ve Faşizme Karşı Gençliğin Birliği Sağlanmalıdır
En kaba hatlarıyla ortaya koymaya çalıştığımız bu temel ilkeler doğrultusunda devrimci gençlik hareketinin sorunları çözülebilir. DEVRIMCİ İLKELERDEN TAVİZ VERMEKSİZIN, ANTİ-FAŞİST VE ANTİ-EMPERYALİST DEVRİMCI GENÇLİK HAREKETİNİN BİRLİĞİ SAĞLANMALIDIR. DEVRIMCİ GENÇLIĞİN TEK MERKEZİ ÖRGÜTÜ ALTINDAKİ BİRLİĞİ SAĞLANMALIDIR.
“Grupların Gücü Nispetinde Temsili” Temelden Sakat Bir Görüştür
Devrimci gençlik hareketinin birliği sorunuyla ilgili olarak ileri sürülen anti-Leninist formülasyonlardan bir tanesi, “grupların temsil ettiği taban nispetinde yönetimde temsil edilmesi” şeklinde olanıdır. İleri sürülüyor ki, “gençliğin tek merkezi örgütünü sağlamanın biricik yolu budur. Aksi takdirde, yönetimde kendisine yer verilmeyen grubun ayrılıp kendi örgütünü kurmasına kimse mani olamaz!“. Bu düşüncelerin devrimci bir özden yoksunluğu ve anti-Leninist karakteri apaçık ortada. (İlginç olan, böyle düşüncelerin yönetim hesapçılığından başka bir şey olmadığı ortada iken, “yönetim hesapçılığına karşı çıkma!” iddiası taşımasıdır). Gençlik için devrimci bir siyasi ve ideolojik önderlik –devrimci bir disiplin ve merkezi yönetim, devrimci bir birlik ve örgüt- değil de, ticaret şirketi gibi ne idüğü belirsiz bir hizipler koalisyonu öneriliyor. Her türlü düşünceye sınırsız örgütlenme hakkı! Her gruba yönetimde pay! (Hissesi oranında!). Hiziplere sınırsız imtiyaz! Muhalefete, muhalefetini yürütebilmesi için ayrı bir fon!
Tabii ki, bu kadar pragmatist formülasyonu haklı gösterecek teorik bir temele de ihtiyaç vardır: “En ufak görüş ayrılıklarının üstüne gidilmeli”, “farklı görüşler farklı yerlerde merkezileşmeli”, “azınlığın çoğunluğa uyması yanlıştır, Stalinist demokratik merkeziyetçiliktir (Ne demekse?!)“, “demokrasi ve merkeziyetçilik birbirine ağır basamaz.”
Grupçuluğu meşrulaştırmak ve hatta yönetimde pay ayırarak imtiyaz çıkartmak uğrunda devrimci demokratik merkeziyetçilik ilkelerini tahrip etmek için bu ne büyük gayrettir!
Peki, sorarız bu kadar idealist-pragmatist formülasyonla oluşturulan yapı neye yarayacaktır? Ne sağlayacaktır devrimci gençlik hareketine ve ne getirecektir emekçi halkın kurtuluşu mücadelesine? Disiplinsizlik, ilkelerde belirsizlik, sözüm ona “görüş ayrılıkları” üzerine kurulan aile şirketi gibi gruplaşmalar, sınırsız hizipçilik ve sonsuz bir karışıklıktan başka… Ama amaç, “ne kadar karışırsa karışsın o kadar mükemmeldir, karışıklık birliği de içinde taşır” felsefesiyle(!) ortalığı karıştırmaktan ibaretse, o başka!
Aksi halde mevcut çok gruplu dağınık duruma pragmatist fomüllerle çözüm ararken, devrimci ilkeleri tahrif etmeye kimsenin hakkı olmamalıdır. Bu tür yanlış düşünceler nereden kaynaklanıyor? Bize göre bu tür yanlışlar, bugünkü ·ACİL SIYASİ GÖREVLERİMİZİN yanlış tespitinden kaynaklanıyor.
Bu, “BİRLİK MÜCADELE İÇİNDE GERÇEKLEŞECEKTİR” doğru düşüncesinin çarpıtılmasıdır. Devrimci hareketin bugün içinde bulunduğ:’ şartlarda siyasi birliğin sağlanması için varolan güçlükleri yukarıda sıralamış ve bunun henmen olacak bir iş olmadığını anlatmaya çalışmıştık: Bu şartlarda bu mümkün olamıyor diyerek bu acil görevleri hilinmeyen bir geleceğe erteleyip, “birlik mücadele içinde gelecekte oluşacaktır” sonucuna ulaşılmaktadır, Bu tamamen sakat, kendiliğindenci ve son tahlilde bugün içinde bulunduğumuz görevlerin ertelenmesi anlamına gelen yanlış bir düşüncedir. Sıhhatli temellere dayanan bir birlik bugün bizim acil görevimizdir. Bütün uğraşlarımız bu yolda olmalıdır ve bu ilerideki bir zamana bırakılamaz. Elbette bugün biz bu görevlerimizi yerine getiremezsek, böylesi bir birlik ileride gerçekleşecektir. Emperyalizm ve faşizme karşı nıüeadelenm ateşi içinde gerçekleşecektir, Ama o zaman bu tüm iftah olmaz kariyeristlere, grupçulara rağmen olacaktır ve yine muhtemelen devrimci harekete çok şeye malolacaktır!
“Değişik koşulları ve zaman farkını göstermek gülünçtür. Bir savaş örgütünün kurulması ve politik ajitasyonun sürdürülmesi, devrimci ruhun zayıflamasını hiç gözönüne almaksızın, ‘sakin ve barışçı’ her koşulda ve her dönemde esastır. Ayrıca böyle koşullarda bu tür bir çalışma özellikIe gereklidir. Çünkü patlama ve ayaklanma zamanlarında örgütün kurulması çok geç olacaktır” (Lenin).
Bu yüzden, bugün ülkemizin temel sorunlarından kaynaklanmayan birlik anlayışları geliştirmek, kesinlikle yanlış olan bir tutumdur.
Siyasi birlik sorununun gelecekte halledilecek bir sorun olarak görülmesi, bugünkü çok gruplu durumu olduğu gibi kabul etmeye ve bu duruma uyacak pragmatik çözümler aramaya sevketmektedir. Bütün gücümüzle gerçekten siyasi içerikli olmayan sahte grupların üzerine gitmek, işçi sınıfının siyasi Iktidarı sorunu etrafında düğümlenen devrimin temel mesalelerini çözmek, kısacası bir devrim programı ve bir siyasi eylem programı etrafında tüm devrimcilerin birliğini oluşturmak, şu veya bu tali birtakım meseleler etrafında. sahte birliklerin üzerine gidip onların varlığını ortadan kaldırmak ve hizipçiliği, grupçuluğu yok edip doğru düşünceler etrafında birleşmeyi savunmak gerekir. Bunun yerine bugünkü gruplu duruma uyan çözümler aranmakta ve Çin-Sovyet ikilemi üzerine asgari ihtilalci birlik anlayışları ve SİYASİ KÜMELENMELER(!) oluşturulmaya çalışılmakta, devrimci ilkeler tahrip edilmekte ve idealizmin bataklığına sürüklenilmektedir. Hizipçiliği meşrulaştırma hatalarına düşülmektedir,
Yine buna benzer bir mesele de YÖNETİMDE HOMOJENLİK MESELESİDİR. Bazı arkadaşlar da, “demokratik bir örgütün yönetiminde homojenlikten, yönetimin tek bir siyasi-stratejik-ideolojik çizgiyi paylaşan kişilere verilmesi anlaşılmamalı; aksi takdirde parti tahlitçiliği, kapalı kapıcılık …olur” diyorlar ve doğrusunu şöyle açıklıyorlar: “Yönetimde homojenlikten anlaşılması gereken; yönetimrde yer alan kişilerin, örgütü meydana getiren temel ilkelerin… en titiz, en bilinçli ve en tavizsiz savunucaları olmasıdır” . Peki, kimdir bunlar? Söz konusu anti-faşist,anti. emperyalist bir örgüt olunca bu ilkelerin en tavizsiz, en tutarlı, en titiz savunucuları kimler olabilir? Proletaryanın siyasi çizgisini savunanlardan başka kimler olabilir? Prolertaryanın siyasi çizgisi de bizim bildiğimiz kadarıyla tek bir siyasi-ideolojik-stratejik çizgidir.
Ama hayır, bu arkadaşlara göre proletaryanın siyasi çizgisi birden fazla olur. Bunlar ayrı ayrı gruplarda örgütlenirler, bu sebeple bunlardan bir tanesini savunanların yönetime gelmesi savunulamaz deniyorsa, o başka! Görüldüğü gibi bu tür düşünceler de, mevcut dağınık ve gruplu durumu olması gerekenle karıştırnıaktan ileri geliyor.
Aslında sorunun özü, üzerinde mücadele edilen alanın eylem programı üzerinde anlaşıp anlaşamamadır. “Bu, mutlaka bir tek siyasi çizgi tarafındaıı gerçekleştirilecektir” veya “tek bir siyasi çizgi olursa, bu iş olamaz” tipinde önermeler, sığ, yanlış önermelerdir ve sübjektif konuma uygun ideoloji yaratma hastalığıdır.
Bu şartlarda devrimci gençliğin birliği nasıl sağlanabilir? Devrimci ilkeleri (demokratik merkeziyetçiliği, yönetimde homojenliği, vs.) saptırmadan gençliğin birliği nasıl sağlanabilecektir?
Biz, gençliğin EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI BİRLİĞİNİ savunuyoruz!. O halde BİRLİĞİ SAĞLAYACAK TEMEL İLKE; .ANTİ-FAŞİST, ANTİ-EMPERYALİST BİR DEMOKRATİK EYLEM PROGRAMI OLMALIDIR. Gençliğin birliğinin temel platformu budur.
Niçin devrimci gençlik mücadelesinin demokratik eylem programı EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDİR? Bunu herhalde burada uzun boylu tartışmaya gerek yok ve hele gençliğe sadece DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE için mücadele ya da daha orijinal eylem programı önerilerini bir yana bırakabiliriz.
O halde gençlik hareketinin birliği için bir yığın idealist formülasyona ihtiyaç yoktur. Yönetim şöyle olsun, şunda olsun, bunda olsun, vs. önemi yoktur. Önemli olan, EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI MüCADELE SORUNUNDA BİRLİK OLMAKTIR. ONUN İÇERİĞİ KONUSUNDA DOĞRU DEVRİMCİ DÜŞÜNCELERE ULAŞABİLMEKTİR. Bu doğru düşünceler etrafında EYLEM BİRLİĞİNİ SAĞLAYABİLMEKTİR. Bu uğurda verilecek mücadele boşuna olmayacaktır. Böylesi bir birlik, halkımızın Bağımsızlık ve Demokrasi mücadelesindeki birliğinin bir parçası olacaktır.
Devrimci Gençlik dergisini bu amaca hizmet edebilmek için çıkartıyoruz. Gençlik hareketinden bir siyasi hareket yaratmak gayreti içinde değiliz. Devrimci gençlik hareketinin birliğinin, işçi sınıfı hareketinin birliğinden ayrı bir şey olmadığını bilerek; gençlik hareketinin emekçi halkın kurtuluşu uğrundaki mücadeleden ayrı olarak bir anlam taşımadığına inanarak devrimci gençliğin sorunlarını tartışacağız. Devrimci gençliğin birliğinin teorik temellerinin oluşturulması için mücadele edeceğiz.
BU YOLDA DEVRİMCİ GENÇLİK HAREKETİNİN ŞANLI GEÇMİŞİ BİZE IŞIK TUTACAKTIR!
DEVRİMCİ GENÇLİK HAREKETİNİN ANTİ-FAŞİST VE ANTİ-EMPERYALİST EYLEMİNDE BİRLİK İÇİN İLERİ!
EMEKÇİ HALKIN KURTULUŞU MÜCADELESİNDE BİRLİK İÇİN İLERİ!
(1) Mahir Çayan, Toplu Yazılar, s. 247
(2) Lenin, Nereden Başlamalı, Odak Y., s.18-19
(3) Gençlik Örgütleri ve Devrimci Gençliğin Görevleri, Ekim’17 Yayınları, s. 38
(*) Bu yazı 1975 yılında Devrimci Gençlik dergisinde yayımlanmıştır.