Bütün dünyayı bütünüyle sarsan Koronavirüs salgını ile geçirdiğimiz 2020 yılının son günlerindeyiz.
“Ciddi bir sarsıntı içindeyiz. İçinde bulunduğumuz sarsıntı şimdi gerçek bir felakete evriliyor. İnsanlığın tüm birikimlerini, kazanılmış tüm hakları ve doğanın bütün kaynaklarını azami kâr hırsı ile talan eden kapitalizm, sürdürülebilirliğin sınırına geliyor. Bu sınırdan kaçış yolu olarak sistemin bekası için atılan her adım, ezilenlerin canına daha çok kastediyor.“ *
İlk vakanın bir başarı hikayesi olarak tariflendiği 11 Mart’ın ardından, öğrencilerin eşitsiz bir online eğitim çukuruna, gençlerin işsizliğe, işçilerin hastalığa, tutsakların ölüme; milyonların açlığa, sefalete, zulme mahkum edildiği salgınla geçen ayların henüz ortasında yaptığımız bu tarif, resmi olarak dahi 30 bini aşan vaka sayılarının açıklandığı bugünleri bütün açıklığı ile özetliyor.
Üstüne bu sarsıntı artık nefesimizi daha hızlı kesiyor.
Salgın büyüyor, geleceksizlik derinleşiyor!
Bütün dünyada kapitalizmin salgın dönemi politikası üç ana odakta birleşti: Emeğin baskı altına alınarak sistemin sürekliliğinin sağlanması, sermayenin zararlarının kapatılması ve olası toplumsal direnişlerin bastırılması.
Bu süreç aynı zamanda sermaye açısından yeni bir dönüm noktası oluşturdu. Emek sömürüsü derinleştirildi, temel hizmetler yeniden metalaştırıldı, üretim alanları güvencesizleştirildi ve üretim/dağıtım ilişkileri salgın koşullarına göre yeniden planlandı.
9 ayda, eğitim, sağlık, doğal alanlar, kamusal mekanlar, sosyal hizmetler; özetle hayatımızın her alanı azami kar ufuklu sermayenin ve AKP’nin insafına bırakıldı. Ekonomi politikaları da sermayenin azami çıkarlarını gözetmek üzere mevcut duruma göre yeniden düzenlendi.
Salgınla beraber derinleşen kapitalizmin kriz konjonktürü, emperyalizmin bizim gibi ülkeler için vaadinin işsizlik yahut güvencesiz işçilikten ve dahi buna eşlik eden borç sarmalından başka bir şey olmadığını bir kez daha gösterdi: Sürdürülebilirliğinin sınırına gelen bu sömürü düzeninin sahipleri, geçen aylar boyunca değişen vaka sayısına göre vitrinde sözde güncellemelerle tüm çuvallamalarının bedelini halka ödeterek yollarına devam ettiler.
2018 yılından bu yana bir döviz-borç krizi salgın koşulları ile birlikte geri döndürülemez boyuta ulaşmış durumda. Dünyadaki borç çevrimini yönetmek uğruna 2013’ten bu yana genişlemeci para politikası izlemeyen ABD; salgınla beraber talepte yaşanacak daralmayı önlemek için ise karşılıksız para basıp borç dağıtma politikasına hız verecek adımlar attı. Türkiyeli patronlar ve devlet, emperyalizmin para ve finans kuruluşlarına; biz ise hem patronlara hem devlete borçlandık. Emperyalizme göbeğinden bağlı yerli tekellerin ve Saray’ın etrafına kadar daralmış bir avuç patron azınlığının çıkarları ile geniş halk kesimlerinin çıkarları birbiriyle çatışmasının yarattığı sonuçlar artık herkes tarafından görünür durumda.
Ancak bunların ötesinde, dünyanın her yerinde ezilenlerin canının üstüne kurulu bu düzenin salgın politikaları Türkiye özelinde AKP ve patronların özel çabalarıyla daha yıkıcı bir hal aldı.
Var olan kaynakların tamamı patronlara seferber edildi. Ücretsiz izin meşrulaştırıldı, işçiler bir gün dahi ara vermeden kesintisiz çalıştırıldı. Halkın, şaibeli bir yüzde 2’lik dilimde kendine ancak yer bulduğu, patronlara özel milyonluk ‘ekonomik paketler’ açıklandı, üstüne bağış kampanyaları ile halktan para toplandı. Öğrenciler yurtlardan atıldı, AVM’ler açıldı, üniversitelere bütçe ayrılmadı. ‘Yeni normal’ ile çarklar 3 ay geçmeden aynı hızına geri döndürüldü. Özel hastaneler ticarethane işlevini tam gaz sürdürdü, testlerin fiyatı yüzleri, hastanede gecelik kalma parası binleri buldu.
Sonra vergiler, zamlar, tutarsız yasaklar, dengesiz kısıtlamalar; anlaşılmayan genelgeler, ‘kendilerini iyi hissettikleri için’ vakadan sayılmayanlar…
Yetmedi. AKP salgını yönetemedi.
İşsizlik, enflasyon, dış borçlanma ve bütçe açıkları had safhada. Küçük esnaf batıyor; öğrenciler, işçiler, işsizler, uzaktan çalışanlar; memleketin ezici bir çoğunluğu geçinemiyor. Ekonomik kriz geri dönülemez şekilde derinleşiyor.
Bugün Türkiye, nüfusa oranla vaka sayısında dünyada ilk sıralarda. Hastaneler dolup taşıyor, yoğun bakım kapasiteleri tamamen dolu, test kuyrukları onlarca metreyi buluyor. Her gün gayri resmi verilere göre 500’ü aşkın kişi ölüyor, resmi verilere göre 30 bini aşkın vaka açıklanıyor. Sağlık sistemi çöküyor.
AKP ve patronların düzeni öldürüyor!
Emeğiyle bir dünya yaratanlar, COVİD-19 salgını gibi insanlığı derinden etkileyen yüz yılda bir karşılaşılabilecek böylesi bir süreçte ücretli izin talebinin ve halkın tüm ihtiyaçlarının karşılandığı 3 haftalık bir tam kapatmaya gereksinim duyuyor, bunu hak ediyor. Oysa AKP, tüm kamu kaynaklarını ve genişleyen borç bulma olanaklarını patronların borçlarını affetmek, ertelemek için kullanıyor. Vaka sayıları, ölümler her geçen gün artıyor.
Özetle; neoliberal dönüşümler eliyle yaşamı emeği ile var edenlerin tüm birikimlerini yağmalayan emperyalistlerin ve bütün işbirlikçilerinin, kendi yarattıkları bu tahribattan çıkış yolunda da halk sağlığını değil, sermayenin bekasını gözettikleri salgın politikalarına yakın ve yakıcı şekilde tanığız.
Ancak tanıklığımız en çok en yakınımıza, kaybettiğimiz yoldaşlarımıza, aile üyelerimize, arkadaşlarımıza; ödeyemediğimiz kiralara, ertelenmeyen faturalara, hacizleri devam eden KYK borçlarına, erişemediğimiz eğitime, işsiz kalışımıza, açlığımıza, infaz paketlerine, salgını fırsat bilerek süren operasyonlara, en ufak hak arayışında karşımıza dikilen polis barikatlarına…
Tanıklığımız, ‘salgın hastanesi’ açılışında Erdoğan ile aralarına metrelerce mesafe konularak fotoğraflanan fiziksel mesafesiz durmaya mecbur işçilere, infaz paketi ile salıverilen eşi tarafından katledilen Nurcan Polat’a, çalıştığı için sokakta olan ve sokakta olduğu için polis tarafından kalbinden vurularak katledilen 18 yaşındaki Suriyeli göçmen Ali’ye, Batman’da hastanelerde yer bulamadığı için 7 saat boyunca beklemesinin ardından hayatını kaybeden 1,5 yaşındaki bebeğe…
Bütün bir dünyada ‘Sermayeyi koru, halkı sustur’ stratejisiyle yönetilen Koronavirüs salgın sürecinin bedelini Türkiye’de de yine başta işçiler, emekçiler olmak üzere gençler, yoksullar, tutuklular, kadınlar, LGBTİ+ bireyler; ezilen milyonlar olarak 9 aydır biz ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.
Ölüyoruz. AKP ve patronların düzeni öldürüyor.
Failler de hedef de net: Salgınla mücadeleye AKP’den başla!
“(…) Ezilenlerin geleneği, bize içinde yaşadığımız ‘olağanüstü hal’in istisna değil, kural olduğunu öğretir. Yapmamız gereken bu duruma uygun düşecek bir tarih kavramına ulaşmaktır. O zaman gerçek anlamda olağanüstü halin oluşturulması, gözümüzde bir görev niteliği ile belirecektir.” **
Ezilenlerin salgın öncesi krizle beraber sürekli büyüyen öfkesi salgınla beraber daha çok derinleşiyor. AKP derinleşen bu öfkeyi dağıtmak niyetiyle türlü manipülasyon, yalan ve tehditlerle salgının yayılmasının nedenini de bedelini de bize yıkıyor. Yaşananları talihsizlikle açıklıyor, ‘dış etken’lere bağlıyor, aksinin imkansızlığını vurguluyor; ortaya çıkan neticenin suçunu da takılmayan maskelere, dışarıdaki 65 yaş üstü yurttaşlara, kalabalık olmaya mecbur otobüslere indirgeyerek suyu bulandırıyor.
Salgınla beraber ödediğimiz bedel ve geleceksizliğimiz düzenlerinin bekasının tek şartı; bu koşullarda dahi çalışmaya zorlanan bizlerin emeği, sahip oldukları zenginliklerinin tek kaynağıdır. Koronavirüs bir talihsizlik değil, kapitalizmin birikmiş tahribatıdır. Yaşadığımız ‘olağanüstü hal’ bir istisna değil, kuraldır. Bu yüzden, bu süreçten sürecin faillerini dışlayan bir çıkış mümkün değildir. Salgınla gerçekten mücadele etmek ancak AKP ve patronlara karşı ayağa kalkmak ile mümkündür. Bu yönlü atılmamış bütün adımlar en fazla düzenin başka bir tahribatına doğru atılır.
Bu nedenle Devrimci Gençlik Dernekleri olarak bu ‘olağanüstü hal’i olağanlaştırmak için değil, ezilenlerin lehine tersine çevirmek için mücadele ediyoruz. Halkın yoksulluğunu, öfkesini ve düşlerini; AKP ve patronların yıkımına dönüştürmek için, insanca yaşayabileceğimiz bir gelecek için yürüyoruz.
Bütün bir gençliği salgına karşı elimizdeki en güçlü kozun ‘yakalanmamak’ değil, örgütlü mücadele olduğunu göstermeye, salgınla mücadeleye AKP’den başlamaya çağırıyoruz!
“Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkânları bizlere vız gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır.”***
DEVRİMCİ GENÇLİK DERNEKLERİ
*http://www.devrimcigenclikdernekleri.org/2020/05/26/gelecege-yuruyelim/
**Walter Benjamin (2011), Pasajlar, s.40-41
*** Mahir Çayan
Devrimci Gençlik Dernekleri’ne katıl!