Kapitalizmin içerisinde bulunduğu iktisadi krizin salgınla beraber derinleştiği bugünlerde iş bulmak, geçinmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Genç işsizlik Türkiye tarihinde görülmedik rekorlar kırmaya devam ediyor. Daha üniversite sıralarındayken en temel gereksinimlerini karşılamak uğruna aldığı öğrenim kredilerini geri ödeyemeyen yeni mezun sayısı artık milyonlarla, haciz tehlikesiyle karşı karşıya olanlar ise yüz binlerle ifade ediliyor. Açlıkla, işsizlikle, geleceksizlikle sınanan milyonlarca genç üniversiteye dahi borçlu hâlde giriyor.
Saray’ın etrafına kadar daralmış bir avuç patron azınlığının çıkarlarında ifadesini bulan sömürü düzeninin sürdürülmesi AKP açısından belirleyici bir noktada duruyor. AKP’nin varlığı ancak sömürü düzeninin devamlılığı ile mümkün kılınıyor. Hâl böyle olunca AKP de halkın tüm imkânlarını patronların çıkarları ve düzenin bekası için seferber etmeye devam ediyor.
Üniversite Öğrencilerinin İçerisinde Bulunduğu Borç Sarmalı
Halkın çocuklarının nitelikli, bilimsel ve ücretsiz bir eğitime erişme hakkı gasp ediliyor. Halk yararına bilimsel bilginin üretildiği ve öğretildiği kurumlar olması gereken üniversiteler; patronların çıkarlarına uygun bir müfredata, işleyişe ve piyasaya göre düzenleniyor.
Kredi ve Yurtlar Kurumu geçtiğimiz yıl 1,2 milyonun üzerinde üniversite öğrencisine öğrenim kredisi verdi. Okula devam eden pek çok öğrencinin temel geçim kaynaklarından biri olan bu krediye, derinleşen kriz koşulları ile birlikte başvuran öğrenci sayısı her yıl durmaksızın artıyor. 550 TL’lik burs yahut kredi ile geçimini sağlaması mümkün olmayan üniversite öğrencileri daha okuyorken güvencesiz ve esnek şartlarda çalışmaya başlamak zorunda kalıyor. Böylece bu düzenin bize hazırladığı geleceğin borçtan, işsizlikten yahut güvencesiz, esnek işlerden başka bir şey olmadığını daha üniversite sıralarındayken deneyimlemeye başlıyoruz.
Hayatını idame ettirebilmek, kültürel ve sosyal ihtiyaçları da dâhil olmak üzere en temel gereksinimlerini karşılayabilmek için 550 TL’lik öğrenim kredisine muhtaç olan milyonlarca üniversite öğrencisini okulu bitirdiğinde ise on binlerce liralık borç yükü bekliyor.
Milyonlarca üniversite öğrencisinin daha okuyorken girdikleri borç sarmalı bir ömür boyu devam ediyor. Öğrenciler, barınma, beslenme gibi en temel günlük ihtiyaçlarını dahi karşılayabilmek için borçlanmak zorunda kalıyor. Bir ömür boyu parçası olacakları borç sarmalıyla üniversite amfilerindeyken tanışıyor. Borç çevrimindeki imkân ve kabiliyetlerin geçim derdindeki ağırlığını bu yaşlarda fark ediyor; bu borç sarmalında yaşamaya çalışıyor.
Sömürü Düzeninin Ortakları: AKP ve Patronlar
Kapitalizmin neredeyse her 10 yılda bir yaşadığı yapısal krizler toplumsal sınıf ve güç ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacını da beraberinde getiriyor. 1997 Asya krizini takip eden 2000-2001 krizi de Türkiye açısından böyle bir noktada duruyor. 2001 krizinin ardından iktidara gelen AKP, emperyalizmin güncellenen iş bölümüne uygun olarak yerine getirilmesi gereken operasyonel işlevi hayata geçirmesinin yanı sıra dünyadaki para politikasının sunduğu imkânlara paralel olarak 90’lı yıllarda karşı karşıya gelmiş sermaye fraksiyonlarının 2000’li yıllardaki büyüme koalisyonu olarak ortaya çıkıyor.
Halkın ektiğine, biçtiğine, ürettiğine el koyan, tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını daha fazla kâr uğruna sömürüye açan patronlar bu dönemde zenginliğini arttırmış; neoliberal dönüşümlere uygun olarak yaşanan özelleştirme furyası sayesinde çıkarlarını maksimize etmişlerdir.
AKP’li yıllardan önce iktidar bloğunun bir parçası olmayan şimdilerde ise adını sıkça duyduğumuz bazı sermaye grupları, 18 yıllık AKP dönemi boyunca belli sektörlerde tekel haline geldi. AKP’nin bu sermaye grupları ile kurduğu ilişki geleneksel sermaye ile kurduğu ilişkiden farklar barındırıyor. AKP’nin kamu kaynaklarını ve diğer devlet imkânlarını bu sermaye grupları lehine kullanması, bu grupların bazı sektörlerdeki tekel olma avantajları ile birleştiğinde ön plana çıkmalarına sebep oluyor.
Cengiz Holding de son dönemde bu özellikleriyle ön plana çıkmış sermaye gruplarından. Bu grupların varlığı ve çıkarları, AKP ile daha iç içe bir ilişkide olmaları ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Örneğin bugün, AKP’nin, kendi yandaş medyasını oluştururken havuzunu dolduranların cebini de aktarılan kamu kaynakları dolduruyor.
Kamu bankalarından halkın herhangi bir kesiminin asla ulaşamayacağı şartlarda kredi bulan bu sermaye grupları tek başlarına girme fırsatına sahip oldukları milyarlık ihalelerle zenginleşirken hakkını arayan işçileri Saray’ın adaletine muhatap edip tutuklatma ayrıcalığına sahip oluyor. Tek kalemde silinen vergi aflarına kâr garantili yatırımlar eşlik ediyor.
Hem salgın döneminde hem de salgın yokmuş gibi davrandıkları ‘‘normalleşme’’ döneminde; halk için emekçiler için öğrenciler için kullanılmayan kaynaklar; patronların kredilerine arka çıkmak, borçlarını ertelemek amacıyla kullanılıyor.
Hakkımız Olanı Alacağız
Yukarıda tarif ettiklerimizin bilinciyle; Devrimci Gençlik Dernekleri olarak 17 Temmuz’da AKP’nin halka düşman patrona dost politikalarını, patronların halkın canının üstüne kurduğu zenginliklerini bir kez daha teşhir etmek için Cengiz Holding önünde buluştuk. Gözü gibi sakındıkları, kader birliği ettikleri ortaklarının önünden milyonların sesini haykırdık:
Hakkımız olanı almak için mücadele etmekte kararlıyız. AKP ve patronların, açlık, sefalet ve zulüm düzeninin tam karşısında, bizden çaldıkları geleceğin hesabını şatafatlı holding binalarından memleketin tüm meydanlarına sormaya devam edeceğiz. Gençliği eşitlik mücadelesinde inisiyatif almaya, insanca yaşanabilir bir memleket mücadelesinde yan yana gelmeye, birlikte geleceğe yürümeye çağırıyoruz.
Devrimci Gençlik Dernekleri