“Eğer ateşi körüklemezseniz, duman içinde çöplüğe gömülürsünüz”*
Bugün bizim, ülkenin dört bir yanında AKP’den öncesini neredeyse hatırlamayan milyonlarca gencin akıbeti, hayatını tüm zor koşullara rağmen ayrılmaz bir şekilde mücadeleye adamış Nikolai Ostrovski’nin neredeyse 100 yıl önce yaptığı bu değerlendirmeyi, 2020 Türkiyesi’nde tekrarlayarak, buna uygun sorumlulukları almaktan geçiyor.
Çünkü, bugün bizim, geleceği doğduğu andan itibaren elinden alınmış, her an ülkenin yeni bir krizine daha tanık olmuş, hayatı boyunca gerici bir tahakkümün altında bırakılmış ve susturularak büyütülmüş milyonlarca gencin, insanca yaşabilmek için geleceği yeniden inşa etmeye yetebilecek örgütlü bir güç yaratabilmesi dışında bir şansı kalmadı.
Bu yüzden, bugünü var edenlerin, olabildiğine özgür ve olabildiğine müreffeh yarınları var etme kavgasında yerini almış olan Devrimci Gençlik Dernekleri; yarının ümitleri olan gençliği, tüm yoksunluklarını ve tüm karamsarlığını geride bırakarak kendi kaderini kendi ellerine almasının yegâne yolu olan örgütlü mücadeleye çağırıyor.
Şimdi geleceği fethe çıkma zamanı.
Zamanın Ruhu
Krizler, salgınlar, savaşlar, ölümler, işsizlik, yoksulluk, sefalet, pahalılık, güvencesizlik ve geleceksizlik…
Bugünleri anlatırken kaçınılmaz bir şekilde adı anılası kelimeler.
Sosyal mesafe telkinlerinin yapıldığı daha ilk günlerde yardım kuyruklarındaki izdihamın, itiş kakış içindeki yoksul kalabalıkların,
Salgın koşullarında üretim sürsün diye canı pahasına işe koşulan emekçilerin,
Bir aylık doğalgaz faturasını ödemek için 5 ayda geri ödenecek ihtiyaç kredisi öneren banka reklamlarının,
Salgından önce dahi %25’leri aşmış genç işsizliğin,
Daha okurken geçinmek için esnek, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalan gençlerin
Sınıf atlama yalanlarıyla beraber irtifa kaybeden dünün müreffeh mesleklerinin,
En küçük bir hak arayışının, bir yalın itirazın dahi Saray’ın adaletiyle muhatap olma ihtimalinin,
Devlet dersinde öldürülmüş gençlerin katillerine verilen ödül gibi cezaların,
Kadın cinayetlerinde yitirdiğimiz binlerce canın katillerine sağlanan erkek adaletinin,
Eli kanlı patronların birkaç kuruş daha fazla kazanmak için tasarruf ettikleri işçi sağlığı ve güvenliği sonucu katli vacip görülen işçilerin karşı karşıya olduğu AKP’nin sefalet düzeninin,
Halkın iradesini sandıkla sınırlayan, onu da kendi kazanamayınca yok sayan; üniversitelere, belediyelere kayyum rektörler, bürokratlar atayan; ihtiyaç olunduğunda kendi yasalarını dahi tanımayan sömürge tipi başkanlık demokrasisinin,
Üniversitenin özerkliğinin canına okuyan; üniversitenin asıl öznelerini karar alma süreçlerinden dışlayan; öğrenci temsilciliğini, üniversite senatosunu YÖK’ü dahi aşan bir pratikle kuklaya çeviren Saray vesayetinin,
Gerçekleri haykırma hakkına, daha iyi çalışma ve yaşam şartları için bir araya gelebilme hakkına yapılan hudutsuz saldırıların;
Günün getirdiklerinin ve zamanın ruhunun farkındayız.
AKP ve patronların; eşitsiz, adaletsiz, anti-demokratik düzenini tanıyoruz ve bize gelecek diye dayattığı yıkımı reddediyoruz.
Bu mızrak bu çuvala sığmayacak!
Memleketin giderek derinleşen üç büyük krizi: Eşitlik, Adalet ve
Demokrasi
Devrimciler açısından önemli bilgilerinden biridir ki, doğru yolda yürüyebilmenin tek koşulu, içinden geçtiğimiz süreci doğru okumak ve tahlil etmekten geçer. Bu tahlillere uygun pratikleri gerçekleştirmek ve ihtiyaçlar uyarınca araçları dönüştürmek de bir devrimci hareketin başarılı olabilmesinin birincil koşuludur.
Bu bilinçle biz de, derneğimizin kuruluşunun 2. yılında, “Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor. İktidarın ve patronların payına daha çok para düşerken bizlerin payına yoksulluk, geleceksizlik, zorbalık ve hukuksuzluk düşüyor. Ekonomik krize baskı ve savaş politikaları eşlik ediyor, ses çıkaranı susturmak için hukuksuzlukla malul bir suç rejimi işletiliyor” ** ifadeleri ile ülkemizin uzun yıllardır içinde bulunduğu demokrasi, eşitlik ve adalet krizinin giderek derinleştiği tespitini yapmış, önümüzdeki sürecin bu üç ana vurguya yönelik örgütlenmesi gerektiğini kararlaştırmıştık.
Bu karar ile beraber üniversitelerin salgın gerekçesi ile kapanmasına kadar geçen bütün süreç boyunca gençliğin, geleceksizlik ve güvencesizlik altında hareketsiz bırakılmasına karşı eşitlik talebini örgütledik. Düşünceyi açıklama ve örgütlenme hakkı başta olmak üzere AKP’ye yönelik her türlü itirazın terör demagojisi altında ezilmeye çalışılmasına karşı gerçek adaletin ve demokrasinin savunulması için çalışma yaptık. Bu üç krize dair etkin bir mücadele yöntemi geliştirebilmek adına da bütün bir gençliğe yönelik eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinde sorumluluk alma çağrımızı yükselttik. Bütün ajitasyon propaganda imkânlarımızı da bu çağrının ilanı ile beraber en geniş gençlik kitleleri ile temas alanlarımızı genişletmek yolunda seferber ettik.
Bu üç başat mücadele başlığını hem kendilerine özgü koşulları içinde ayrı ayrı hem de geleceğin yeniden inşası yolunda bütünlüklü şekilde değerlendirerek çalışmalarımızı iki yönlü şekilde sürdürdük.
Mevcut krizlere karşı dayanışma ağları yaratabilmek ve gençliğin yan yana gelme, ortak düşünme, tartışma, karar alma ve harekete geçme olanaklarını geliştirebilmek amacıyla İzmir, Eskişehir, Ankara ve İstanbul merkezli eşitlik forumları düzenledik.
Salgın sürecinin başlamasından hemen önce ülkenin dört yanında ‘Liseliler, üniversiteliler, akademisyenler, genç işçiler, işsizler, atanamayanlar, atanıp da atılanlar birlikte tartışmak ve birlikte harekete geçmek için buluşuyor’ diyerek düzenlediğimiz forumlarda, farklı koşullara sahip gençlik kesimlerinin aynı sömürü düzenine ve geleceklerinin ortak failine karşı birlikte çözüm üretebilme olanaklarını arttırabilmeyi önümüze koyduk. Bir meslek lisesi öğrencisi ile bir tıp öğrencisinin veya bir asgari ücretli genç işçi ile atanamayan yeni mezun bir öğretmenin deneyimlerini ortaklaştırıp aynı yolda seslerinin birbirine karışmasını sağladık.
Bütün enerjimizi; yaşadığımız, yaşamaya mahkûm edildiğimiz bu yoksulluk, sömürü ve sefalet düzeninin failleri olan AKP ve patronlara karşı dinamik ve uzlaşmaz bir devrimci gençlik hareketi yaratabilmek uğrunda harcama sözü verdik ve kampanya/forum süreci boyunca tüm bunlar için birer adım attık. Ülkenin salgınla beraber geçen son üç aylık kısa tarihi de bize tüm bu adımları atmanın hayati önemini bir kez daha gösterdi.
Çünkü; çarklar, ezilenlerin canıyla dönmeye devam etti. İşçi, emekçilerin sefalete mahkum edilen hayatları açlık ve hastalık arasında çıkmaz bir ikileme dönüştü. Çalışma koşulları giderek esnekleşti, güvencesizleşti. Yaşamak, ölmeme çabasına indirgendi.
Öğrencilerin, neoliberal dönüşümlerle beraber büyüyen geçinememe derdi; ağırlaşan ev ihtiyaçları, durdurulmayan kiralar, faturalar, faizlenen borçlar ile birlikte kendini salt bir hayatta kalma mücadelesine bıraktı. Nitelikli sağlık hizmetine erişimden online eğitimlere kadar her pratikte, sınıflar arası eşitsizlik yeniden üretildi. Genç işsizlik kendi rekorunu defalarca kırdı.
Meslek liselerindeki staj sömürüsü ağırlaştı. Salgın koşullarında erkene çekilerek 3 ayda iki kez tarihi değiştirilen YKS sınavına girecek milyonlarca liselinin sağlığı yok sayıldı.
Bütün salgın dönemi boyunca, en başından bugüne kadar, sistematik olarak sürdürülen operasyonlara, gözaltılarına, halkın iradesine atanan kayyumlara ısmarlama infaz yasaları eşlik etti. Hapishanelerdeki binlerce öğrenci, gazeteci, devrimci ölüme terk edilirken kadın katilleri, silah, uyuşturucu, çek senet mafyaları, faşistler ve islamcı çeteler tahliye edildi.
AKP ve patronların düzeni, etrafımızı kuşatmaya ve öldürmeye devam etti.
Özcesi; salgın, hali hazırda memleketin bütün ezilenleri için bedeli giderek ağırlaşan eşitlik, adalet ve demokrasi krizini ve bu taleplere dair acil mücadele ihtiyacını hat safhada derinleştirdi. Buradan hareketle, kampanya süreci ve ülkenin dört bir yanında yaptığımız forumlar ve salgın sürecinde edindiğimiz deneyimler ışığında eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesini var gücümüzle yükseltmeye devam edeceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.
Şimdi her zamankinden daha hazır ve daha kararlıyız. Ve bir kez daha buradan, bütün gençliği bu uğurda sorumluluk almaya çağırıyoruz.
Eşit, adil, demokratik, insanca yaşanabilir bir memleket kuracağız!
‘Hazırlanın; bu sarsıntıyı sarayların yıkımına dönüştüreceğiz’
Ciddi bir sarsıntı içindeyiz. İçinde bulunduğumuz sarsıntı şimdi gerçek bir felakete evriliyor. İnsanlığın tüm birikimlerini, kazanılmış tüm hakları ve doğanın bütün kaynaklarını azami kâr hırsı ile talan eden kapitalizm, sürdürülebilirliğin sınırına geliyor. Bu sınırdan kaçış yolu olarak sistemin bekası için atılan her adım, ezilenlerin canına daha çok kastediyor.
Dünya çapında emperyalizmin ve faşizmin yarattığı yıkım, Türkiye’de AKP eliyle daha da ağırlaşıyor. Gençliğin geleceğine dair elinde kalan tüm kırıntılar birer birer yok ediliyor.
Artık her şey siyah beyazlaşıyor, seçenekler daralıyor. Artık ya bize verilen kırıntılarla yetinip ömrümüzü bütünüyle muktedirlerin eline bırakacağız ya da geleceğimizi yeniden kuracağız.
Ya işçilere, yoksullara, kadınlara, öğrencilere hak görülen bu sefalete mahkum olacağız ya da insanca yaşayabilmek için kavgaya gireceğiz. Artık ya sadece hayatta kalmak için yaşayacağız ya da hayatımız pahasına savaşacağız.
Evet, bir sarsıntı içindeyiz. Hazırlanın; bu sarsıntıyı sarayların yıkımına dönüştüreceğiz.
Emperyalizmi ve faşizmi yeneceğiz.
Korku ve umutsuzluk faşizmin illüzyonudur
Ama nasıl yeneceğiz? Bizim buna gücümüz yetecek mi? Her yanımız kuşatıldı, kazanılmış tüm haklarımız gasp edildi, sokaklar, meydanlar, kampüsler elimizden alındı, yan yana gelmenin neredeyse tüm imkanları daraltılmadı mı?
Korku, panik, kaos; bizden çok büyük değil mi bu sistem, kocaman dünya? Çıkışsız değil mi? Gerçek bir yıkım, ütopik değil mi? Biz ‘bir grup’ genç ne yapabiliriz? Peki, sadece ‘bir grup genç’ miyiz gerçekten?
Peşinen cevaplayalım; hayır değiliz. Bir grup değil, sistematik olarak geleceksizleştirilen, hayatı elinden alınan milyonlarız.
Ağır staj koşullarında hala çalıştırılan bir meslek lisesi öğrencisi ile evinde giderek esnekleşen koşullar altında tamamen güvencesiz çalıştırılan bir beyaz yakalının, atanamadığı için intihar eden bir öğretmen ile geçinemeyen üniversite öğrencilerinin, meclis önünde kendini yakan işçilerle, Soma’da katledilenlerin, salgında hayatını kaybedenlerle deprem enkazından çıkarılamayan ailelerin ömrü ortak akıyor.
Çok fazlayız, her yerdeyiz ve haklıyız.
Şüphesiz; faşizmin, genelde tüm toplum, özelde gençlik üzerinde kurduğu baskının sürekli arttığı, toplumsal muhalefetin faşizm tarafından ağır darbeler aldığı koşullarda devrimci mücadelenin zorlukları artıyor, ödenecek bedeller ağırlaşıyor. AKP’nin algı operasyonları, düzenli manipülasyonları ve korkuyu örgütleyen politikaları bir umutsuzluk atmosferi yaratıyor. Faşizm, korku ve güç gösterisi ile bir yenilmezlik illüzyonu yaratıyor.
Ve tarihi boyunca kendisine karşı olan bütün örgütlülükleri dağıtmak için bütün baskı ve zor araçlarını seferber eden AKP, gençliğin bu sefalet düzenine karşı yaratabileceği tehlikeyi görüyor ve saldırılarını gördüğü bu tehlikeye dayanarak arttırıyor.
O halde onların gördüğü bu tehlikede bizim de kendi potansiyelimizi görmemiz gerekiyor. Çünkü hızlı organize olma ve toplumun durağan kesimlerini harekete geçirme potansiyeli en yüksek kesim olan gençliğin; eşit, adil ve özgür bir memleket için verilen mücadelede siyasal bir güce dönüşebilmesi, nihai bir zafer için birincil bir önem taşıyor.
Belki, bu açıklamayı okurken erken yaşta sürüklendiğin kronik yılgınlığın hareketsizliği çoktan çökmüştü üstüne, belki önünü göremiyorsun, hayatına dair sözde tercihe bağlı türlü yolun sonu hep aynı çıkmazda birleşiyor. Sesler karışık, yollar karmaşık, taşlı…
Bu bulanıklığı berraklaştırmanın tek çıkış yolu kapitalizmin hâlihazırdaki eşitsizliklerini görünür kılan, derinleştiren salgınla beraber gelen bu olağanüstü halin getirdiği paniği öfkeye dönüştürmekten; AKP ve patronlar için bundan sonra hiçbir şeyin aynı kalmayacağı bir yolda bu öfkeyi örgütlemekten geçiyor.
Hayat denilen kavga, demiri tersine bükmek için bütün bir gençliği geleceğimiz için dövüşmeye çağırıyor!
Gençlik derneği ile güçlü!
Bugün, emperyalizmi ve faşizmi yenmekten öte bir çaremiz yok.
Hali hazırda çok sınırlı olan belli imkânlar zorlanarak edinilmiş bir takım kazanımlarla yetinmek tercih edilebilir. Ancak, yapılması gereken şey, emperyalizmi ve faşizmi yok etmek. Başka türlü bir kurtuluş yok. “Derneğimizi, devrim yolunda önemli bir araç noktasında tahayyül etmek yetmez. Onu gerçekten devrime bağlanmış, devrime yürüyen bir menzilde tutmak ancak bizim öz gücümüzle başarabileceğimiz bir ödevdir. Şimdi tarihe soruyoruz: Biz değilsek kim olacak, biz yapmazsak kim yapacak? İşte bu cüretin ta kendisidir. Çok açık ki, devrime ve onun zaferine inanıyoruz. Bunun için Lenin’in tarif ettiği şekilde gününü gecesine katan bir devrimcilik anlayışıyla yılmadan yorulmadan mücadele ediyoruz.”***
Biliyoruz, belki faşizme karşı dövüşürken nihai zafere ömrümüz hiç yetişmeyecek ama faşizmi ve emperyalizmin topyekûn yıkımının önündeki bir engel daha kalkacak ve mutlaka zafere bir adım daha fazla yaklaşılacak. Bu bizim için kendi başına bir kazanım.
Biz bütün vaktimizi, enerjimizi, sesimizi, hayatımızı zafere adıyoruz. “Uzun bir savaşı, kıyasıya, amansız bir savaşı, kendine hâkimiyeti, disiplini, sağlamlığı, tek ve eğilmez bir iradeyi bir ölüm kalım savaşını göze almadan, burjuvaziyi yenmek mümkün değildir.”**** bilinci ile hareket ediyor, attığımız her adımı zafer yolunda atıyoruz.
İşte bu yüzden, bugün, yorgunluğumuz direncimizi mayalıyor, gündüze evrilen her gece inancımızı tazeliyor.
Ve bütün bir gençliği bu inançla bizimle birlikte geleceğe yürümeye çağırıyoruz!
Gençlik derneği ile güçlü!
Devrimci Gençlik Dernekleri
Devrimci Gençlik Dernekleri’ne katılmak için tıklayınız.
*Nikolai Ostrovski, Selam Yaşam Ateşi
**http://www.devrimcigenclikdernekleri.org/2019/11/19/esitlik-adalet-ve-demokrasi-icin-sorumluluk-almaya-cagiriyoruz/
***http://www.devrimcigenclikdernekleri.org/2019/10/25/her-zaman-hazir/
**** V.İ. Lenin, “Sol” Komünizm: Bir çocukluk hastalığı, s:11