Kapitalizm, Pandemi ve AKP: Nasıl Bir Dönemden Geçiyoruz?
Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor. İçinde bulunduğumuz karanlık tablo halk sağlığını değil patronları koruyan AKP politikaları ile giderek derinleşiyor.
Emperyalizm ve onun tüm dünyadaki işbirlikçileri, neoliberal dönüşümler ile yaşamı emeği ile var edenlerin tüm birikimlerini yağmalıyor. İşçi ve emekçilerin kazanılmış tüm haklarına saldırıyor. Doğanın bütün kaynaklarını, yaşam alanlarımızın tamamını azami kar hırsıyla talan ediyor.
Bugün insanlık, Koronavirüs salgını ile birlikte, en özet tanımı ile sömürü ve sefalet düzeni kapitalizmin yaşanabilir bir dünya sunmadığı gerçekliği ile bir kez daha yüzleşiyor.
Türkiye’de ise bugün, sömürü ve talanın baş faili AKP, sınıfsal misyonunu oynayarak yangında ilk patronları kurtarıyor. Salgın krizini, salgın öncesi dönemden bugüne yaşadığı siyasi ve ekonomik tıkanmışlıkları açmak için fırsat kapısı haline getiriyor. Sürecin en başından beri istikrarlı şekilde yürüttüğü sermayeye dost, emekçi halkın tüm kesimlerine düşman onlarca politikaya her gün bir yenisini ekliyor.
Memleketin dört bir yanında işçiler salgın koşullarında hiçbir önlem alınmaksızın çalıştırılmaya zorlanıyor. Binlerce işçi; yıllık izin, ücretsiz izin dayatması veya salgının hukuken ‘haklı bir zorlayıcı sebep’ olmasına dayanılarak işinden ediliyor. Fiili duruma uygun çıkarılan yasalar ile ücretsiz izin meşrulaştırılıyor. Evden çalışma adı altında sözde ‘esnek’ çalışma koşulları giderek daha derin bir emek sömürüsü yaratırken, güvencesizliği sıradan hale getiriyor.
Öğrenci ve işçi gençler de bu tablodan payına düşeni en ağır şekilde alıyor.
Salgın öncesi koşullarda dahi %27’leri aşan genç işsizlik, telafisi mümkün olamayacak boyutlarda büyüyor. ‘Önlem’ adı altında getirilen 20 yaş altı sokağa çıkma yasağına rağmen büyük bölümü kayıt dışı istihdam edilen binlerce genç ve çocuk işçi, ağır koşullarda çalıştırılmaya devam ediliyor.
Koronavirüs vakalarının açıklandığı ilk günlerde, sokağa atılan önce KYK yurtlarındaki öğrenciler oluyor. Neoliberal saldırılar ile beraber ticarethane yapılmak istenen üniversitelerde okuyan yüz binlerce öğrencinin geçinebilme derdi büyüyor. Fatura, kredi, KYK borçlarına faizler işlemeye devam ediyor, kiralar durdurulmuyor; özel yurtların, vakıf üniversitesi öğrencilerinin bahar dönem ücretleri iade edilmiyor. Bilgisayar ve internete erişimi olmayacak kadar yoksul olan öğrencilere okulu dondurmaktan öte bir alternatif sunulmuyor. Meslek lisesi öğrencilerinin ‘staj’ adı altında sömürüsü ise devam ediyor.
Tüm bu tabloya salgının gündemi meşgul ettiği, sokağa çıkmanın, yan yana gelme olanaklarının daraldığı salgın koşullarında faşist baskı politikaları; kayyumlar, sosyal medya operasyonları, gözaltılar, hukuksuz genelgeler ve infaz paketleri eşlik ediyor.
Özcesi; bu düzenin işçilere, öğrencilere, kadınlara; bu ülkenin milyonlarına hiçbir gelecek vaad etmediği salgın süreci ile birlikte bir kez daha su yüzüne çıkıyor.
AKP, sermaye için döndürdüğü çarklara halkın canıyla kan taşıyor. Kapitalizmin tahribatı, AKP’nin politikaları ile beraber bütün memleketi bir felakete sürüklüyor.
İşte tüm bu koşullarda 2020’nin 1 Mayıs’ına gidiyoruz.
2020’in Türkiye’sinde 1 Mayıs ve Mücadele
Şüphesiz ki nerede yürüdüğümüzü bilmeden çıkış yolumuzu bulamayız. Yukarıda kısaca tarif ettiğimiz durum sadece bir AKP teşhiri değil, nerede yürüdüğümüzü tasvir etme çabasıdır.
Ve yine şüphesiz ki, işçilerden bütün bir gençlik ve memleketin tamamına kadar herkes için insanca yaşayabilme koşullarının giderek daraldığı, yaşamanın ölmemeye indirgendiği, salgın koşulları ile beraber olağanüstü bir döneme dönüşen bu tablo, 2020 Türkiye’sinin 1 Mayıs’ını her zamankinden daha önemli kılıyor. Ve bu olağanüstü koşullara uygun mücadele görevlerini belirlemek de 1 Mayıs’ı doğru bir devrimci perspektifle kavramaktan geçiyor.
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs; direnişin günüdür. Sömürü, sefalet ve yoksulluk düzenine karşı başkaldırmanın; sınıf mücadelesini ileriye taşımanın, onu iradeyle ve perspektifle buluşturmanın günüdür. İnsanca yaşanacak bir memleketin inşası için verilen emeği var gücümüzle büyütmenin günüdür.
Biz, Devrimci Gençlik Dernekleri olarak bu bilinçle ve tarihimizden aldığımız inançla, her yıl 1 Mayıs’ta, önümüze çekilen tüm barikatları ve yasak ilanlarını aşıp ‘Meydanlar halka kapatılamaz’ diyerek AKP’nin halka kapattığı, tarihsel direnişin sembolü Taksim’e yürüdük. Bedel ödenerek kazanılan Taksim Meydanı’nı tüm gücümüzle savunduk, savunmayı da sürdürüyoruz.
Koşulların özel kıldığı bu 1 Mayıs’ta ne yapılmalı sorusunu cevaplarken; devrimciliğin hazır kalıplara sığmadığı, her durum için geçerli mücadele şablonlarının olmadığı gerçekliğini hatırlatmayı öncelikle önemli buluyoruz.
Bugünün mücadele görevlerinin doğru okunup değerlendirilmesi, süreci ezbere ve alışkanlığa dayanan bir yöntemle değil, güncel ihtiyaçlar eşliğinde belirlenecek pratiklerle ve geleceği gözeten bir ufukla karşılamayı gerektiriyor.
1 Mayıs meselesinde temel nokta, 1 Mayıs’ın rejim tarafından çizilen sınırlar çerçevesinde değil emekçilerin ve sınıf mücadelesinin güncel ihtiyaçlarını gözetecek biçimde kutlanmasıdır.
Meseleyi sadece alan tartışmasına indirgemeyen bir perspektifle sürdürdüğümüz Taksim ısrarımızın sebebi budur. Geçtiğimiz senelerde çizilen sınırın Taksim olduğundan hareketle bu durumu sürecin belirleyici unsuru olarak tespit edip; kitlesel ve birleşik 1 Mayıs’ın yanında Taksim’de ısrar etmenin de önemini ortaya koyarak süreci örgütledik.
Bugün ise 1 Mayıs’ın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bir mücadele başlığı haline gelmiş durumdadır. Çizilen sınırın kapsamı değişmiştir. Karantina koşulları ve sokağa çıkma yasaklarından dolayı emekçiler 1 Mayıs’ı genel olarak ya evlerinde ya da işyerlerinde karşılayacak. Bu koşullarda alan veya biçim meselesi değil, 1 Mayıs’ta emekçilerin sürece dair güncel taleplerinin gündemleştirilmesi, Saray rejiminin yaşanan felaketin sınıfsallılığını üzerini örtmek için sarıldığı “Aynı gemideyiz yalanının” teşhiri ve 1 Mayıs’ın bu temelde örgütlenmesi acil bir ihtiyaç olarak öne çıkmıştır.
Bu nedenle Devrimci Gençlik Dernekleri olarak 1 Mayıs 2020’de Taksim’e çağrı yapmak yerine; işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, kadınların; açlık ve hastalık ikilemi arasında yaşayan milyonların taleplerini memleketin dört bir yanından yükselterek geçireceğiz.
Bu 1 Mayıs’ta Taksim dememememiz, Taksim ısrarımızdan vazgeçtiğimizin değil dünyanın dört bir yanından halkların emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesi yükselirken önümüzdeki senelerde Taksim’i çok daha büyük kitlelerle zapt edeceğimizin habercisi. Taksim konusundaki değerlendirmelerimiz, ısrarımız ve geçmişte ortaya koyduğumuz pratik ortadadır. Israrımızın kaynağı mücadelenin ihtiyaçlarıdır ve gelecekte de Taksim ısrarımızı bu perspektifle sürdürmeye devam edeceğiz.
“Örgütlü Gücümüzün Hedefi İşçi, Emekçiler ile Gençlik Arasında Sahici Bir Bağ Yaratmaktır”
2020 1 Mayıs’ını örgütlü mücadelemizi bir adım ileriye taşıyacağımız, AKP’nin sermayeyle el ele vererek büyüttüğü faşist baskılarına ve sömürü politikalarına karşı halkın örgütlü direnişini büyüteceğimiz bir mihenk taşı olarak görüyoruz.
Kapitalizmin nasıl bir yıkım yaratabileceğinin çok daha açık şekilde su yüzüne çıktığı salgın süreci ile birlikte herhangi bir salgın olmadan dahi temel ihtiyaçlarına veya sağlık hizmetine erişemeyecek kadar yoksul milyonların sisteme karşı halihazırda büyümekte olan öfkesini giderek derinleştiriyor. Egemenler, halkın büyüyen öfkesini sindirmek için tüm imkanlarını seferber ederken, bu öfkeyi örgütlemek ve kazanıma dönüştürmek bugün devrimcilerin birincil görevlerinden biridir.
Bu yolda, toplumun en dinamik kesimi olan olan gençliğin eşitlik ve özgürlük mücadelesinde siyasal bir güce dönüşebilmesi hayati bir önem taşımaktadır. Biz bu önemin bilincinde, bütün gençliğin içine itildiği umutsuzluğu, korkuyu, paniği AKP’ye karşı örgütlü, uzlaşmaz, dinamik ve bağımsız bir devrimci mücadele hattında öfkeye dönüştürmek niyetindeyiz.
Bu niyetten hareketle, derneğimizin ve örgütlü gücümüzün temel hedefi işçi, emekçiler ve gençlik arasında sahici bir bağ yaratmak ve bu örgütlülükle devrime yürümektir. Anlattıklarımız ve anlatacaklarımız, yaptıklarımız ve yapacaklarımız; en nihayetinde bütün vaktimiz bu uğurda geçmektedir.
Taksim Meydanı’ndan bütün bir memleketi sloganlarımızla kuşatacağımız günler için bugünden hazırlanıyoruz. Her adımımızı evde kalamayan binlerin canının üstüne kurulmuş sarayları yıkacağımız günler için atıyor ve 1 Mayıs’a günler kala bu sözümüzü yineliyoruz; mutlaka ama mutlaka kazanacağız.
Taksim Meydanı’nı daha büyük coşkuyla zapt edeceğimiz 1 Mayıs’lar için bütün gençliği Devrimci Gençlik Dernekleri saflarında örgütlü mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın mücadelemiz!
Kahrolsun faşizm!
DEVRİMCİ GENÇLİK DERNEKLERİ