28 Nisan, Turan Emeksiz’in ölüm yıldönümü olmasının yanında, üniversite tarihinin en büyük eylemlerinden biri olan 1988 İstanbul Üniversitesi rektörlük işgalinin de yıl dönümüdür. Sürecin başından sonuna içinde bulunarak yaşananlara tanık olan gençlik hareketimizin eski emekçilerinden, dönemin SBF öğrencisi bir dostumuz 1988 rektörlük işgalini bizler için kaleme aldı.
28 Nisan 1988 öğrenci hareketi tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı. 1980 sonrasının en büyük öğrenci eylemiydi. O tarihe dönük tanıklığımı aktarmaya başlamadan önce kimi ayrıntıları atlayabilme ya da esik aktarabilme ihtimaline dönük kaygımı belirtmek istiyorum. Ancak bunlar sürecin ana hatlarını anlamaya etki etmeyecek nitelikte küçük ayrıntılardır olsa olsa.
28 Nisan 1988 sabahı Siyasal Bilgiler Fakültesi katinindeyiz. (Fakültenin giriş kısmından alt kata inilen sağ taraftaki merdivenlerin hemen bitişiğindeydi o vakitler.) 12 Eylül faşist terörürünün hala yoğunlukla kol gezdiği tarihler, kantinde bir öğrenci derneği standı açmanın siyasi şube’de işkence görmeye yol açabildiği karanlık dönemler. Ancak öğrenci gençlik hareketi de dalga dalga büyüyor. Bir yıl öncesinde 14-15 Nisan’da tek tip dernek yasasına karşı büyük bir yürüyüş yapılmıştı.
Öte yandan toplumsal muhalefetin de hızla boy verdiği zamanlar. 89 bahar eylemleri olarak tarihe geçen direnişlerin mayalandığı koşullar hakim Türkiye’ye. İşçi sınıfının, emekçilerin 12 Eylül cuntacılarının ülkeyi sermaye için dikensiz gül bahçesine çevirme politikalarına karşı sesini yükseltmeye başladığı zamanlar.
Siyasal Bilgiler Kantini’nde hemen her siyasetten devrimci öğrenciler var her zamanki gibi. Sabah saat 10 gibi içeriye bir kadın arkadaşımız giriyor, ağlayarak. Hemen başına toplanıyoruz “ne oldu” diye. İstanbul Üniversitesi girişinde görev yapan iki sivil polisin kendisine sözlü tacizde bulunduğunu, birisinin peşinden gelip sözlü taciz yanında “yakında ellerine geçtiğinde bütün arkadaşlarıyla birlikte ona tecavüz edecekleri” gibi aşağılık bir tehdit de savurduğunu aktarıyor bizlere.
Kadın arkadaşımız olayı anlattıkça hepimiz büyük bir öfkeye kapılıyoruz. Sivil polislerin içerde cirit atıp zaman zaman tacizkar davranışları oluyordu ancak bu bardağı taşırıyor. Yeter artık, buna bir son vermeliyiz duygusu hakim hale geliyor hepimizde.
Öfke Siyasal’ın kantinindeki sigara dumanını her zamankinden daha bir koyultuyor. Hırsla yakılan sigaralardan çıkan duman ortalığı kaplıyor. Birden kadın arkadaşımızı sözle taciz eden iki sivil polisin kantin kapısından girdiğini görüyoruz. Tanıdık tipler hepimiz için. Az önce yaptıkları aşağılık davranıştan zerrece utanmayan bir kayıtsızlık içinde çay ocağına doğru yürüyorlar. Öfkemiz bileniyor. Ortalıkta bir hareketlenme olduğunu, insanların öfke ve nefretle kendilerine baktıklarını farkedip tedirgin oluyorlar. Kantine girerken sergiledikleri kayıtsız hal yerini telaşa bırakıyor. Belli etmek istemiyorlar ancak paniğe kapılmış bir halde hızla kantinden ayrılmak için harekete geçiyorlar.
Her şey hızlıca gelişiyor, çıkışa doğru yöneldikleri anda bir arkadaşımız: kaçıyorlar, yaptıklarının hesabını vermeden gitmelerine izin vermemeliyiz mealinde bir şeyler söylüyor. Sivillerin ardından kantin dışına çıkıyoruz. Merdivenlere doğru. Korktuklarını göstermemek için hızlı hareket ediyorlar ama koşmuyorlar. Bu yüzden giriş katına doğru çıkan birinci sıra merdivenlerin bittiği 2-3 metrekarelik boşluğun olduğu yerde yakalıyoruz onları. Şimdi etrafları öğrencilerle sarılı tacizcilerin. Hadi şimdi tekrarlayın o tecavüz tehditlerini minvalinde şeyler söylüyoruz yüzlerine, küstahlık yapmaya devam ediyorlar. Artık öfke patlıyor ve bir sağanak gibi yağıyor üzerlerine. Neye uğradıklarını şaşırıyorlar, alışmadıkları bir durum. Zor bela kurtuluyorlar kitlenin elinden, hırpalanmış vaziyette. Bu defa canhıraş biçimde kaçıyorlar Siyasal’ın dışına doğru.
Tacize uğrayan kadın arkadaşımızla birlikte bir grup halinde Dekan’ın odasına gidiyoruz. Ona, bu tür saldırılara ses çıkarmadıklarını, her gün arkadaşlarımızın polis tacizine maruz kaldığını söylüyoruz. YÖK düzeninin tipik bir dekanı olarak Cumhur Ferman, -polisleri koruma amaçlı- şimdi tam olarak hatırlamadığım ancak bizi kızdıran şeyler söylüyor. Tartışma uzuyor.
Bu arada biz Dekan’ın odasındayken sabah hakettikleri dersi alan sivil polisler, yanlarında aldıkları onlarca polisle birlikte kantini basıyorlar. Oradaki arkadaşlardan 6’sını döverek, sürükleyerek gözaltına alıyorlar. Kantinde tam anlamıyla terör estiyorlar. Biz Dekan’ın yanından çıkmadan önce ise fakülteden ayrılıyorlar.
O gün İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu’nun aldığı karar gereği Turan Emeksiz anması yapılacak. Emeksiz 1960 yılında Demokrat Parti’nin iyice koyulaşan baskıcı politikalarına karşı ayağa kalkan öğrenci gençliğin şehitlerinden biri. İstanbul Üniversitesi Merkez Bina’nın yemekhane girişinin yanında bulunan heykelini temizleyip boyama ve anma yapma kararı alınmıştı Platform’da. Bu yüzden İstanbul’un bütün üniversitelerinden devrimci, demokrat öğrenciler İstanbul Üniversitesi Merkez Bina’ya gelecekler. Kantini basan polisler bunu bildiklerinden olsa gerek fakültede fazla kalmıyorlar.
Olanlardan haberdar olan basın mensupları İstanbul Üniversitesi Merkez Bina içinde yer alan Siyasal Bilgiler Fakütlesi’ne geliyor. Bu arada değişik üniversitelerden öğrenciler de Merkez Bina içine geliyorlar akın akın. İTÜ, Marmara, Yıldız, Boğaziçi.. bütün üniversitelerden yüzlerce devrimci öğrenci. Neredeyse bine yakın öğrenci toplanıyor.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin içerisinde giriş bölümüne yakın bir yerde basın açıklaması yapıyoruz. Sabah Siyasal içinde yaşanan olaylara ilişkin kamuoyunu bilgilendirmek için. Olayı birebir yaşayan öğrenciler konuşuyor, nasıl geliştiğini anlatıyorlar. Ben de içlerindeyim. Tam o sırada Hukuk Fakültesi’nden bir arkadaş kalabalık arasındaki bir kişinin polis olduğunu söylüyor, belindeki silahı göstererek. Kitlenin öfkeli bakışları ona doğru yöneliyor, neye uğradığını şaşıran sivil hızla Siyasal’ın dışına koşuyor, kitle de arkasından. Sivil, fakülte binası önünde bekleyen yüzlerce devrimci öğrencinin bulunduğu kalabalığın olduğu tarafa doğru koşuyor. Bir engelli koşucusu gibi engelleri aşarak ve kendisine yönelik hamlelerden kurtulmaya çalışarak.
Artık kitlenin öfkesi patlıyor, polisin estirdiği terörü sona erdirmeliyiz, neye mal olursa olsun duygusu hakim. Yürüyüş kortejleri oluşturuluyor, rektörlüğün önüne gidiyoruz. Yeter artık diyerek. Yürüyüş kolu rektörlüğün önüne giden dönemece geldiğinde karakol polisleri görünüyor biraz uzaktan. Çok oldukları zaman sergiledikleri küstah yaklaşımlardan eser yok. Hiçbiri bu öfkeli kalabalığı durdurmaya yeltenmeyi aklından bile geçirmiyor, her an geriye doğru koşmaya hazır vaziyetteler.
Bine yakın öğrencinin attığı “üniversitede polis istemiyoruz” “polis-idare işbirliğine son”, “polis defol” sloganları eşliğinde rektörlüğün önüne ulaşıyoruz. Rektörlüğün önünde Turan Emeksiz ve katledilen devrimci öğrenciler için bir anma töreni düzenliyoruz. Saygı duruşu ve konuşmalar yapılıyor.
Rektör Cem Demiroğlu ile görüşme talebimizi iletiyoruz sekreterine, ancak cevap yok, oturma eylemi yaparak biraz bekliyoruz. Bir süre sonra rektörün odasında olmadığını anlıyoruz. Rektörlüğe yöneldiğimizi öğrendiği anda kaçmış olmalı. Görüşecek bir yetkili olmayınca rektörlük katını işgal ediyoruz. Benim de içinde yer aldığım bir grup rektörlük odasındayız. Pencereden çevik kuvvetin İstanbul Üniversitesi giriş kapısından içeriye girdiğini görünce rektörün odasındaki masa, sandalye vb.’ini kullanarak kapıya barikat kuruyoruz. Çevik kuvvet bulunduğumuz kata çıkıyor. Ve gelir gelmez kapıya yükleniyor. İçlerinden birisi baskıyla aralanan kapıdan içeri sızmaya çalışırken elimize düşüyor. Kapıyı kapatıp barikatı sağlamlaştırıyoruz. İçerde kalan polis fena halde korkmuş durumda, bana bir şey yapmayın emir kuluyum mahiyetinde şeyler söylüyor. Korkmaması gerektiğini, ona bir şey yapmayacağımızı söylüyoruz. Kenarda duruyor. Ertesi gün çıkan gazetelerde ise kendisine kötü davrandığımıza ilişkin bir şeyler söylediğini okuyoruz. Eylemin meşruiyetine gölge düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar her zamanki gibi. Ünal Erkan’ın amirleri olarak başında bulunduğu polisler bir arkadaşlarının elimize geçmesi karşısında çok öfkeliler. Tehditler savuruyorlar onu geri vermemiz için.
Pencereden ve kapıdan içeri girmeye çalışıyorlar, direniyoruz. Ancak tarihi yüksek kapıyı tereddüt etmeden kırıyorlar. Tüm direnişimize rağmen içeri girmeyi başarıyorlar. Bir çevik kuvvet koridoru oluşturuyorlar, teker teker bu işkence koridorundan geçiriliyoruz sloganlar atarak.
158 öğrencinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan işgal, polis terörünün yarattığı psikolojik barikatın parçalanmasına yol açan etkisiyle bir dönüm noktası oluyor. Ve öğrenci gençliğin mücadele tarihine yazılıyor.