Turan Emeksiz, bundan 60 sene önce Demokrat Parti’nin baskıcı uygulamalarına karşı İstanbul Üniversitesi’nde başlatılan öğrenci direnişinde polis kurşunuyla öldürüldü. Turan Emeksiz’in adını yaşatmak için İstanbul Üniversitesi’ne yapılan büst, bugün üniversite yönetimi tarafından unutturulmak istense de onun adı Türkiye gençlik mücadelesi tarihine unutulması imkansız şekilde yazıldı. DP’nin antidemokratik uygulamalarını meşrulaştırmak için kurulan Tahkikat Komisyonu’na karşı; bir perşembe sabahı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi sıralarında başlayan 28 Nisan direnişi, Türkiye gençlik hareketinin dönüm noktalarından biri olmakla beraber gençliğin tarihin her döneminde faşist diktatörlüklere karşı mücadelenin en ön safında yer aldığının da göstergelerinden biridir.
Türkiye’de gençlik mücadelesi denildiğinde gerek içerdiği devrimci duruş gerek sahip olduğu örgütlü kitlesel güç bakımından akla ilk olarak 1968 ve sonrası gelse de gençliğin demokrasi mücadelesi daha eskiye dayanıyor. 68’i bu denli ayırt edici yapan gençlerin düzen siyasetinden koparak ona meydan okuması ve devrimci mücadeleyle bütünleşerek bugünün devrimci önderlerini yaratmasıdır. 28 Nisan ise bu bağlamda gençliğin kabuğunu kırarak kendini üniversiteli kimliğiyle toplumsal muhalefetin temel dinamiklerinden biri olarak var ettiği ilk eylemlerden biri olma niteliğine sahip. Demokrat Parti ve üniversite arasında 1950’lerin ikinci yarısı sonrası “üniversitede siyaset yasağı”yla baş gösteren ve yer yer DP karşıtı akademisyenlerin görevden alınması veya hedef gösterilmesiyle devam eden gerginlik, 28 Nisan’da patlama noktasına gelerek öğrenci hareketi için önemli bir dönüm noktası oldu.
14 Mayıs 1950 Demokrat Parti’nin seçimleri kazanmasının yanında çok partili düzene geçişin de tarihi oldu. 10 yıl süren DP iktidarı boyunca, yeni sömürgecilik ilişkileri, yabancı sermayenin ülkeye sokulmasıyla biçimlenirken, Türkiye emperyalizme bağımlı hale getirildi. 1954 seçimleri sonrasında yaşanan ekonomik krizle beraber toplumsal muhalefete yönelik saldırgan politikalar da yükseldi. DP’nin baskıcı uygulamalarına tepki gösteren kesimlerden biri olan gençliğin potansiyel tehdidini zapt etmek adına iktidarın ilk icraatı “üniversitelerde siyaseti yasaklamak” olurken, bu adım yaşanan gerilimi büyüttü. 28 Nisan’a giden sürece baktığımızda; 1956 yılında Ankara Fikir Kulübü tarafından düzenlenen “Demokrasilerde parlamento hakimi mutlak değildir” isimli etkinliğe katılan akademisyenlerin Demokrat Parti’yi eleştirmesine, “Çanlarına ot tıkarız” cevabını veren Menderes; o zamana kadar popülist politikalarla kendi tarafına çekmeye çalıştığı üniversiteyi bu çıkışla karşısına almış oldu. Kısa süre sonra Ankara Üniversitesi SBF hocası Turhan Feyzioğlu’nun derste öğrencilere “nabza göre şerbet vermeyin” sözleri nedeniyle görevden alınması; öğrencilerin durumu protesto etmek için 3 gün boyunca derslere girmemesi ve 300 öğrencinin gözaltına alınmasıyla sonuçlandı. Duruma tepki olarak Ankara Üniversitesi’nden hocaların istifası ve Menderes’in daha da saldırganlaşan açıklamalarıyla devam eden gerilim İÜHF hocası Profesör Hüseyin Nail Kubalı’nın 1958 yılında, “üniversitede siyaset yapmak” gerekçesiyle görevden alınmasıyla daha da yükseldi ve üniversite yönetiminin korumasına rağmen görevden alınan Kubalı göreve iade edildikten sonra da DP’ye karşı tavrından geri adım atmadı.
1960 yılının bahar aylarına kadar düşük yoğunluklu tempoda süren bu gerilim, 27 Nisan’da Tahkikat Komisyonu Kanunu’nun kabul edilmesiyle patlama noktasına geldi ve 28 Nisan direnişinin fitilini ateşledi. Gerek verilen yetkiler gerek aldığı kararlar bakımından 1924 Anayasası’na aykırı olan Tahkikat Komisyonu’nun ilk işi siyasi partilerin çalışmalarını durdurmak oldu. Komisyon’un kuruluşunun hemen ertesi günü Kızılay’da büyük bir eylem gerçekleşti ve çoğu öğrenci olan 22 kişi gözaltına alındı 5 kişi de tutuklandı. 27 Nisan günü ise İstanbul Tıp Fakültesi Öğrenci Cemiyeti’nin Marmara Lokali’nde yaptığı kongre; öğrencilerin Güney Kore Üniversitesi’nde devlet başkanına karşı yapılan direnişe destek telgrafı çekmek istemesi sonucu, kongrede hazır bulunan sivil polislerin talimatıyla basıldı. Çok sayıda öğrenci gözaltına alınırken gece boyunca, İstanbul’daki 62 öğrenci yurdunun 43’ünde ertesi gün yapılacak büyük eylem sessizce örgütlendi.
28 Nisan 1960 sabahı ilk derse giren Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, dersin bitimine doğru kürsüye çıkıp tüm öğrencileri Tahkikat Komisyonu’na karşı direnmeye çağırmasıyla sınıflardan akın akın çıkan öğrenciler, Rektörlüğe doğru yürüyüşe geçti. Öğrencilerin rektörlük önünde toplanması sonrası “Menderes’in polisi” olarak nitelendirilen Bumin Yamanoğlu rastgele bir öğrenciyi gözaltına almaya çalışınca, arkadaşlarını vermemek için direnen öğrencileri durduramadı ve öğrencilere doğru şarjörü boşalana kadar ateş etti, üç öğrenci yaralandı. Başarısız gözaltı girişimi sonrası geri çekilen polis, öğlen saatlerine doğru sayıları iyice artan öğrencileri dağıtmak için bir baskın daha yaptı. Olaylara tepki gösteren üniversite rektörü Sıddık Sami Onar ve Prof. Dr. Sulhi Dönmezer de o gün polis Zeki Şahin tarafından darp edildi.
İlerleyen saatlerde eylemlerin devam etmesiyle beraber polis ve öğrenciler arasında çatışma başlarken gaz bombası, atlı polisler ve öğrencilere rastgele ateş açılması bile “hürriyet” sloganlarıyla kampüsü inleyen kitleyi dağıtmaya yetmedi. Tarık Zafer Tunaya’nın da aralarında bulunduğu üniversite profesörlerinin ısrarlarına rağmen polis geri çekilmeyi kabul etmedi. Öğleden sonra “Katil polis” ve “Menderes istifa” sloganlarıyla Beyazıt Meydanı’nda toplanarak direnişi burada devam ettiren öğrenciler, polisin açtığı ateşe taş ve sopalarla karşılık verirken çok sayıda öğrenci de yaralandı. Gureba Hastanesi’ne götürülen iki yaralı öğrenciden Hüseyin Irmak yaralı halde “Yasayacağım, yaşamak istiyorum” derken Turan Emeksiz hayatını kaybetmişti.
Eylem kitleselleştikçe “Kahrolsun diktatörler” sloganı eşliğinde Beyazıt Meydanı’ndan yürüyüşe geçen öğrenciler önce valilik sonra Emniyet Müdürlüğünün önünde eyleme devam ettiler. Polisin her fırsatta saldırmasına rağmen dağılmayan öğrenciler ancak havanın kararmasıyla dağılmaya başladılar. Gün boyu süren direniş, ayağı tank paleti altında ezilenden, vucüduna kurşun isabet edene kadar çok sayıda yaralı öğrencinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Yaşamını yitiren 20 yaşındaki Turan Emeksiz’in cenazesi ise doktorların karşı karşıya kaldığı tüm tehdit ve ısrara rağmen polise verilmedi. 28 Nisan’ın ertesi gün Ankara ve İzmir’de de öğrenciler sokağa çıktı, 555K ile devam eden eylemler 27 Mayıs’a kadar her gün sürdü.
28 Nisan, öğrencilerin diktatörlük karşısında sesini kendi yaşam alanı olan kampüslerden yükseltmesi bakımından Türkiye’de gençlik mücadelesinin mihenk taşlarından biridir. Gençlik tarihin her döneminde haksızlık karşısında verilen mücadelenin en ön saflarında yer almıştır. 1960 yılında DP’nin hukuksuz uygulamalarına karşı en gür sesin üniversitelerden yükselmesi tesadüfi değil gençliğin tarihsel misyonunun bir sonucudur. 60’lı yıllarda resmi ideolojiden koparak 68’de mücadelesini devrimci hatta taşıyan gençlik, 70’li yıllarda kampüslerden taşarak halkla kucaklaşmış, 80 sonrasındaysa neoliberal dönüşümlerle beraber kampüs sınırlarına çekilerek taleplerini neoliberalizmin gasp ettiği hakları yeniden kazanmak üzerine revize etmiştir. Bugüne uzanan süreçte değişmeyen tek şey ise toplumsal muhalefetin temel dinamiklerinden biri olma misyonu olmuştur.
Bugün AKP’nin üniversiteleri ve gençliği tehditlerle baskı altına almak istemesinin altına yatan temel sebep gençliğin sahip olduğu potansiyel güç ve mücadele kimliği. Gençliğin, toplumsal muhalefete dinamiklik etme sorumluluğu 28 Nisan’dan bugüne uzanan 60 yılda değişmedi. Bugün ise bu sorumluluk her zamankinden daha fazla önem taşıyor.
Nisan 2020
Kaynaklar:
Cumhuriyet, 28-29 Nisan 1960
Öncü, 29 Nisan 1961
Ulus, 28 Nisan 1960
Vatan, 28 Nisan 1961
Hürvatan, 28 Nisan 1961
Kabacalı, Alpay: Türkiye’de Gençlik Hareketleri, Gürer Yayınları, 2. bsk.,2007