2019’u geride bırakıyoruz. Yoksulluk, sefalet ve sömürü düzeninin iktidar ve sermaye güçleri tarafından giderek yükseltildiği, kapitalizmin, yine kendi dinamiklerinin ve hamlelerinin sonucu çeşitli krizlerle boğuştuğu bir dönemin içinden geçiyoruz. Saray ve patronlar karını sürekli arttırırken; milyonların açlık ile sınandığı koşullarda yeni bir yıla giriyoruz.
Tüm dünyada alt üst oluşların yaşandığı, küresel boyuttaki hegemonya ve paylaşım savaşlarının, kriz şartlarına bağlı olarak işgalleri, emperyalist güçler arasındaki gerginlikleri ve sürtüşmeleri daha fazla gündeme getirdiği bir dönem bu. Sermaye tüm kozlarını oynuyor, neoliberal saldırılar üniversiteden evimize kadar her alanda kendini daha çok hissettiriyor. Sömürgeler yeniden sömürgeleştiriliyor, depremle gördüğümüz veya en son gündemimiz “Kanal İstanbul” örneğinde olduğu gibi artık yalnızca kamu kuruluşları, üniversiteler değil, kentlerin her karışı özelleştiriliyor. Kapitalizmin girmediği, sömürü-rant ve talan ilişkilerinin yeniden üretilmediği tek bir alan dahi bırakılmıyor.
Türkiye’de bu koşulların en ağırını yaşıyor, milyonlar krizle, açıkla, yoksullukla boğuşuyor. AKP ve patronlar iş birliğinde, milyonlarca insan işsizliğe, sefalete ve ölüme mahkum ediliyor. Aileler, öğrenciler, atanamayan öğretmenler intihar ediyor, işçiler güvencesiz çalışma koşulları sonucu iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. İktidarın kadın düşmanı politikaları sonucu kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz artıyor, kadınlar daha çok öldürülüyor, kadın katilleri korunuyor. Özetle; toplumun tüm kesimleri, bu düzenin yaratıcıları ve sürdürücüleri tarafından katlediliyor.
Tekelci ve işbirlikçi sermayenin sınırsız ve koşulsuz hakimiyetinin sağlanması anlamına gelen Saray rejimi ile de bu düzene karşı çıkan her sese baskı ve zorbalık ile cevap veriliyor. Açık faşizm koşullarında hak gaspları, anti demokratik uygulamalar giderek arttırılıyor. Sokağa çıkan her kesime kendi hukuklarını dahi hiçe sayan bir suç rejimi işletiliyor. Memleket kocaman bir yarı açık hapishaneye dönüştürülüyor, en ufak bir hak arayışı dahi terör yaftalaması altında bırakılıyor. “Hukuk” adı altında iktidarın çıkarları “hak”, ezilenlerin çıkarları “suç” sayılıyor.
Bu neoliberal saldırılardan da, kriz koşullarından da, baskı ve zorbalık ortamından da en çok payı alanlar arasında da yine üniversiteler ve gençlik yerini alıyor.
Tüm bu koşulların yanı sıra sürekli umutsuzluk, yılgınlık, korku ve karamsarlık örgütleniyor, çaresizlik paylaşılıyor. Ve tam olarak da bu koşullarda devrimcilerin üzerine daha çok sorumluluk düşüyor, her zamankinden daha çok çalışacağımız, daha çok yürüyeceğimiz bir yıla kendimizi hazırlamamız gerekiyor.
Çok iyi biliyoruz ki bu zor ve karanlık koşullarda önümüzü açabilmemiz, kararlılıktan, direngenlikten ve bu mücadeleye olan sonsuz bağlılığımızdan geçiyor. “İrade, disiplin, cüret; her zaman hazır” derken de kastımız ve iddiamız budur. Tüm bunların biricil koşulunun ise öncü, uzlaşmaz, militan, örgütlü, kurucu ve devrimci bir gençlik hareketi yaratabilmekten geçtiğini de çok iyi biliyoruz ve biz de önümüze bunu koyuyoruz. Aklımızı, tüm zamanımızı, emeğimizi ve hayatımızı da buna adıyoruz. Ve bunun bir gecelik, bir yıllık; önünü sonunu kestirebileceğimiz bir zaman zarfında değil, bütün bir ömrümüze bedel olduğunu bilerek yürüyoruz. Yeni yıla da Lenin’in sözlerinde yer verdiği gibi “Uzun bir savaşı, kıyasıya, amansız bir savaşı, kendine hakimiyeti, disiplini, sağlamlığı, tek ve eğilmez bir iradeyi bir ölüm kalım savaşını göze almadan, burjuvaziyi yenmek mümkün değildir.” bilinci ile giriyoruz.
Bu bilinç ve perspektif ile; yeni yıla girerken bütün bir yıl boyunca attığımız her adımı, yeni yılda daha güçlü atacağımızın sözünü vererek, sesimizi ulaştırabildiğimiz tüm gençliğe örgütlenme çağrımızı yineliyoruz.
Şimdi, sesimizi daha fazla yükseltme zamanı, mücadeleyi adım adım, sokak sokak büyütme zamanı. Şimdi, korkuya karşı cesareti, rekabete karşı dayanışmayı, yılgınlığa karşı umudu, zulme, krize, yoksulluğa karşı direnişi örgütleme zamanı.
Yeni yılda da tüm zamanımız devrim için.
*Bu metin ilk olarak 26 Aralık Perşembe günü Gençliğin Gündemi Programı'nda yayınlanmıştır.