Türkiye’de her dört gençten biri işsiz. Son istatistiklere göre genç işsizlik yüzde 27 oranını geçerek en üst seviyeye ulaşmış durumda. AKP patronlarla el ele vererek tüm memleketin altını kazırken ekonomik krizin faturasını ise halka ödetmeye çalışıyor. Sermaye sınıfına ait milyon dolarlık vergi borçları silinirken yurttaşlar her gün yeni bir zamla karşı karşıya kalıyor. Halka açlık ve sefalet reva görülürken yönetenler saraylarda şatafat içinde yaşıyor. Tüm bu tabloda gençliği ise geleceksizlik ve güvencesizlik bekliyor. KYK borçları, geçim sıkıntısı, eğitimde yaşanan fırsat eşitsizliği barınma ve beslenme gibi problemler birleşince gençlerin temel derdi eğitimden ziyade hayat şartlarını iyileştirme çabası olarak kalıyor.
Türkiye’de fırsat eşitsizliği eğitimde de hayatın her alanında olduğu gibi son derece yüksek. İyi bir gelecek kurmak iyi bir meslek sahibi olmak ilkokuldan itibaren zihinlerimize işlenirken hayata atılmaya yaklaştıkça bunun aslında gerçek dışı olduğuyla yüz yüze geliyoruz. Eşitsizlik daha ilkokuldan itibaren karşımıza çıkıyor, iyi bir okulda okumak iyi bir semtte oturmakla başlıyor ve aldığımız eğitimin kalitesi maddi durumumuz ile doğru orantı gösteriyor. Devlet yasalarda herkese eşit eğitim imkanı tanısa da pratik çok farklı işliyor, devlet okullarında verilen standart eğitim sınav sistemine göre pek değer taşımadığı için dershane özel ders ve temel lise gibi unsurlar görece kaliteli bir ortaöğretim(lise) için zorunluluk taşıyor. Tüm bunlar öğrencilerin maddi sıkıntı yaşayan ailelerine destek için çalışmak zorunda kalması, evde çalışma ortamı bulamaması ve en basit kırtasiye ihtiyaçlarının karşılanması gibi problemlerle birleşince fırsat eşitliğinin sadece adı kalıyor. Aynı durum lise ve üniversitede de geçerli.
Öğrencilerin iyi bir gelecek kurmak adına geçtiği tüm yollar rekabetçi, bireyci, kendisini sıra arkadaşlarıyla yarışa zorlayan bir sınav sisteminden geçiyor. Üniversite tercihi yaparken temel belirleyici unsur, ilgi alanları ve yetenekleri gözetilmeksizin 2 saatlik bir sınavda çözdüğü soru sayısı oluyor. Çocukluktan itibaren yarış atı gibi konumlandırılan gençlerin bu yarışta ön sıralarda yer alabilmesi için de yine maddi olarak iyi imkanlara sahip olması iyi dershanelere gitmesi iyi okullarda iyi hocalardan ders alması geçim sıkıntısı gibi en temel yaşamsal zorlukları dert etmeden hayatını sürdürüyor olması gerekli.
Üniversiteye baktığımızda ise artık ‘hayatına yön verme noktasında önemli bir aşamaya geçen gençler’ üniversitelerde bekledikleri gibi bir eğitimle karşılaşmıyor, bilim üretimi yapacak insan yetiştirmekten çok piyasaya kalifiye eleman yetiştirme derdinde olan üniversitelerde tıp hukuk gibi hayatta somut karşılığı olan temel alanların dahi piyasalaşmayla doğru orantılı olarak bu misyonda eğitim vermesi öğrencileri üniversitede aldıkları eğitime ve okudukları bölüme yabancılaştırıyor. Fırsat eşitsizliği üniversitelerde de son hızla devam ediyor. Barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçların eksiksiz ve nitelikli biçimde devlet tarafından karşılanması gerekirken neoliberal devlet sisteminde tüm bunlara erişim paraya dayanıyor. Devlet tüm üniversite öğrencilerinin eğitim hayatları boyunca geçim sıkıntısı çekmemesini sağlamakla yükümlüyken durum tam tersi yönde ilerliyor öğrencilere yapılan maddi destek son derece yetersiz kalıyor üstüne üstlük bu desteğin de üçte ikisi devlet tarafından geri alınıyor her sene bir milyondan fazla öğrenci üniversiteye başlarken yüklü KYK borcuna imza atıyor üniversite bitip hayata atıldığında ise sırtında hali hazırda yirmi bir TL’ye yakın bir borç taşıyor. Barınma meselesine baktığımızda yine devlet tarafından sağlanması gereken bir ihtiyacın küçük bir ayağını devlet son derece yetersiz ve niteliksiz KYK Yurtları ile üstlenirken binlerce öğrenci uçuk fiyatlardaki özel yurtlara mahkum kalıyor ya da yine büyük masraflar altına girerek kiralık ev tutmak zorunda kalıyor. Beslenme meselesine baktığımızda ise üniversite yemekhanelerinin niteliksizliği ortadayken, bunun üzerine bir de her sene yenisi eklenen zamlarla üniversiteler şirket öğrenciler de müşteri yerine konuluyor. Geçim sıkıntısını aşmak ve nitelikli bir yaşam sürmek için çalışmak zorunda kalan gençler ise içinde bulundukları yoğun tempo altında üniversiteye tam anlamıyla odaklanamıyor ve nitelikli eğitim hakkından mahrum kalıyor.
Zorlu şartları geçip üniversiteyi bitiren gençleri bekleyen zorluklar ise bitmiyor. Devlet kurumlarında iş bulmanın yolu torpilden geçerken, atanamayan öğretmenler, iş bulamayan üniversite mezunları ve neredeyse kişiye özel açılan üniversite kadrolarının ortaya serdiği üzere nitelikli insanca bir yaşam şartları sağlayan iş imkanları maalesef son derece uzak. Üniversite mezunları okul bittikten sonra kendi alanlarında çalışmaktansa buldukları ilk işe girmek zorunda kalıyor bu durumda senelerce emek vererek eğitimini aldığı mesleğini yapmak ise hayal oluyor. Ancak tüm bu olumsuz tabloyu değiştirmek de bizim elimizde.
Gençlik, bir sınıf olarak hareket etmese de tarihin her döneminde siyasal konjonktüre bağlı olarak kendi sözünü söylemiş toplumsal muhalefetin hatırı sayılır bir ayağını oluşturmuştur. Gençliğin gücü ve önemi hem bugünün hem de geleceğin yurttaşları olmasında yatar. Tarihe baktığımızda dünyanın tamamında olduğu gibi Türkiye’de de hak temelli ilerici mücadelelerde en ön saflarda gençliği görmemiz bir tesadüf değil. Sömürü düzeninin kendine biçtiği rolü oynamayı her zaman reddeden gençlik İkinci Abdülhamit istibdadına karşı mücadele eden Tıbbiye öğrencilerinden Demokrat Parti iktidarına karşı baş kaldıran üniversitelilere, 68’de düzene ve sömürüye karşı direnişi bulundukları her alana taşıyan devrimcilerden günümüze kadar her daim, kendisine verilenle yetinmeyen, daha iyisini isteyen, statükoya rıza göstermeyen ve geleceğini kazanmak için harekete geçmekten çekinmeyen mücadele öznesi olmuştur. 3
Gençliğin çıkarları düzenin karşısındadır, bu nedenle gençlik kendine yaşanabilir bir gelecek kurmak, verdiği emeklerin karşılığını almak ve esas sahipleri arasında yer aldığı memlekette insanca bir yaşam sürebilmek için mücadele etme misyonuna sahiptir. Eşitlik çağrısı ise hem içinden geçtiğimiz kriz günlerinde hem de gençliğin karşı karşıya kaldığı eşitsizlik durumu noktasında son derece önemli bir mücadele hattı teşkil etmekte. Türkiye’de sınıflar arası gelir adaletsizliği ve uçurum her gün daha da büyüyor yoksullar yoksullaşırken zenginler de her gün daha da zenginleşiyor bu orantısızlık içinde gençliğin payına da geleceksizlik güvencesizlik ve yoksulluk düşüyor. Ancak bu durumu değiştirmek de yine gençliğin elinde.
‘Eşitlik’ kelimesi, adından da anlaşılacağı üzere Türkiye’de doğan her çocuğun eşit imkanlara sahip olmasını, eşit kalitede eğitim almasını, iş ararken eşit şartlara sahip olmasını, bir avuç azınlığın sömürü düzenine karşı herkesin eşit yaşam standardına sahip olmasını vurguluyor. Bizler eşitlik derken en temel insan haklarından devletin hali hazırda sağlaması gereken haklardan bahsediyoruz. Bugün bizden alınan temel yaşamsal haklarımızı kazanmak ellerimizde. Gençlik siyasetin dışına itildikçe temel hakları için mücadele etmekten de uzaklaşıyor hak mücadeleleri marjinalleştiriliyor. Ancak eşitlik forumlarında buluşarak hem sorunlarımızı konuşup hem de çözüm alternatiflerimizi konuşup tartıştığımız, haklarımız için mücadele ettiğimiz sürecin bizzat öznesi olduğumuz bir mücadele hattı mümkün. Biz sesimizi çıkarmadıkça her gün daha fazla sefalet yoksulluk ve geleceksizlikle karşı karşıya kalacağız. Bireysel ve tekil mücadeleler tam da kapitalizmin istediği gibi bizi yalnızlaştırırken hak ettiğimiz memleketi kurmanın yolu ancak güçlerimizi birleştirdiğimiz örgütlü mücadeleden geçer. Taleplerimizi amfilerden sokaklara bulunduğumuz her alanda yükselterek gençliğin sesini duyurabilir eşit adil ve demokratik bir düzeni kurabiliriz!