1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Trujilo’ya karşı başlatılan büyük direnişin öncüsü Mirabel kardeşler, bu mücadeleyi canlarıyla ödedi ancak başlattıkları direniş ölümlerinin ertesi yılı nihayete ererek diktatörlüğü yıktı. Güçlerini kadınların mücadele tarihinden alan Mirabel kardeşler kendilerinden sonra gelen kadınlara da umudun ve direncin sembolü oldu. Mirabel kardeşlerin katledilişlerinin yıl dönümü olan 25 Kasım’ın 1999 yılında Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmesinin üzerinden 20 yıl geçse de kadınların erkek egemen sisteme karşı kendi hayatlarının öznesi olarak var olma mücadelesi yüzyıllara dayanıyor. Ataerki ve atanmış toplumsal cinsiyet normları altında erkekler tarafından sömürülen, her türlü şiddete, tacize, tecavüze uğrayan ve öldürülen kadınlar, yüzyıllardır “biz de varız“ diyerek mücadeleyi büyütüyor!
Kadın mücadelesinin bağlamını ne toplumlar tarihinden koparabiliriz ne de içinde bulunduğumuz faşizm, ataerki ve neoliberalizmden. Bugün kadın-erkek eşitliği, kağıt üzerinde var olsa da uygulamada böyle olmadığı aşikardır. Türkiye özelinde; kadın düşmanı politikalarla uygulanan faşizm kadınları en sert biçimde hedef alıyor. Kadınlar evde, iş yerinde, okulda, kamusal alanlarda, sokakta kısacası bulunduğu her alanda tehlike ve güvencesizlikle karşı karşıya. Kadın cinayetleri devlet tarafından münferit hadiseler olarak ele alınırken kadınları öldüren erkekler mahkemelerde iyi hal indirimleriyle ödüllendiriliyor buna karşılık kadınların etek boyu, dışarı çıkma saati, gittikleri yerler, yaşam tarzları baskı altına alınıyor ve şiddet yaşamın her alanına yayılıyor. Kadınlar iktidarın kadın düşmanı politikaları sebebiyle geleceğini kuramaz hale getiriliyor ve erkeklere mahrum bırakılıyor. Boşanmak isteyen kadınlar ara bulucularla karşılaşıyor, uzaklaştırma ve koruma talepleri devlet tarafından ciddiye alınmazken alıp alamayacağı bile belli olmayan nafaka miktarı konuşuluyor. Emperyalist politikaların dünyanın çeşitli yerlerinde sürdürdüğü savaşlarda yine en çok zararı tecavüze uğrayan, öldürülen, insan ticaretinin öznesi haline getirilen kadınlar görüyor. AKP’nin kadın düşmanı politikalarına her gün bir yenisi eklenirken alanlar meydanlar kadınlara kapatılıyor kadın eylemleri yasaklanıyor.
Kadınların yok sayıldığı, toplumsal kimlik rollerinin dayatıldığı, görünmeyen emeğinin hiçe sayıldığı böylesi bir ortamda; kadınlar üzerinde kurulan gerici tahakküme, kadını ve emeğini toplumsal alanda her anlamda görünmez kılmaya çalışan erkek egemen sisteme, AKP’nin kadın düşmanı politikalarına her türlü şiddete, tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine karşı kadınlar yaşamın her alanında direnişin en ön safında yer alıyor. Tarih boyu direnen kadınları görmezden gelen erkek egemen tarih yazımında karşı bugün direnişimiz büyüterek kendi tarihimizi yeniden yazıyoruz. Kurtuluşumuz bizi hapsetmeye çalışan ataerkide ve onun kurumlarında değil kendi öz gücümüzde örgütlü mücadelemizdedir!
AKP bulduğu her fırsatta kadınlara saldırırken, yüzyıllarca mücadele ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı elimizden almaya çalışıyor eylemlerimizi yasaklıyor. Geçtiğimiz sene hem 25 Kasım hem de 8 Mart’ta Taksim’de ki gece yürüyüşüne polis saldırısı olmuş ancak bu saldırı kadınların direnişiyle karşılaşmıştı. Bu sene de Beyoğlu Kaymakamlığı 25 Kasım Pazartesi Taksim’de yapılacak eylemi yasakladığını duyurdu, ardından da bu yasağın kaldırıldığı ilan edildi.
Kararları ne olursa olsun, kadınların izine ihtiyacı yok! Bizleri yasaklamalarla, saldırılarla durdurabileceğini zannedenler de yanılıyor. AKP’ye karşı, erkek egemenliğe, tacize, tecavüze, şiddete karşı, faşizmin yasaklarına karşı her sene olduğu gibi bu 25 Kasım’da da kadınlar direnişte! Kadınlar barikatın en ön saflarında! 25 Kasım Pazartesi 19.00’da Taksim Tünel’deyiz!
Devrimci Gençlik Dernekleri’nden Kadınlar