Üniversitelere yönelik saldırı politikalarını hayata geçirmek ve bilimsel eğitimi tasfiye ederek üniversiteleri de kapitalist çarkın kar amacı güden kurumları arasına yerleştirme amacı taşıyan YÖK’ün kuruluşunun üzerinden 37 yıl geçti. Bu süreçte hükümetler, kurumlar ve uygulamalar dönemsel değişiklikler gösterse de değişmeyen yegane unsur bilim üretimine yönelik saldırı ve üniversitelerin devlet eliyle şirketleştirilmesi oldu. AKP iktidarı döneminde bu saldırılar ivmelenirken üniversite, öğrencinin yaşam alanı olmaktan çıkarıldı ve piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirildi. Tüm bu haksız uygulamalar karşısında ses çıkaran öğrenciler ise polis-ÖGB kuşatması ve atanmış yönetim işbirliği ile sindirilmek istendi. Ancak bugüne kadar karşımıza engel niyetine konulan faşist baskı yasalarının tamamında olduğu gibi, 37 yıldır YÖK’e ve şimdi yetkilerinin neredeyse tamamını devralmış Saray rejimine karşı aynı kararlılıkla mücadeleyi sürdürüyoruz.
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) 12 Eylül darbesinin hemen ardından 6 Kasım 1982’de kuruldu. Dünya üzerinde 1970’li yılların ortasından itibaren bilhassa askeri darbeler aracılığıyla yayılan neoliberalizm, Türkiye’ye 12 Eylül, üniversitelere ise bir 12 Eylül ürünü olan YÖK eliyle getirildi. YÖK üniversiteye yönelik, darbe sürecine kadar olan tüm saldırıların niteliğini arttırdı ve iktidarın, üniversiteleri sermaye lehine dönüştürme süreçlerinin özel yetkili kurumu haline geldi.
AKP döneminde ise üniversiteye yönelik saldırılar yeni bir boyut kazandı. OHAL döneminde ülkeyi KHK’larla yöneten AKP, barış imzacısı olan çok sayıda akademisyeni ihraç ederek üniversiteye kendi kadrolarını yerleştirdi. Kişiye göre kadro açmaktan, kadroları eş, dost, akraba ile doldurmaya kadar her türlü haksız, hukuksuz uygulama hayata geçirildi. O zamana kadar temsili bir işleve sahip olan rektörlük seçimleri bütünüyle kaldırıldı ve rektör atama yetkisi tamamen Erdoğan’a devredildi. Öğrenciler soruşturma, disiplin ve gözaltı silsilesi altında hareketsiz bırakıldı, üniversiteler polis- ÖGB kuşatması ile beraber yarı açık hapishane konumuna getirildi. Üniversiteleri birer ‘kar merkezleri’ olarak gören AKP, kampüsleri şantiye haline getirirken yakın zamanda ODTÜ Kavaklık’ta yapılması planlanan KYK yurdu; Yıldız Teknik Üniversitesi’ni de Millet Bahçesi aracılığıyla ranta açtı. Bu projelerin ciddi bir rant kapısı olmasının yanı sıra hedeflenen aynı zamanda öğrenciyi yaşam alanı olan kampüslere yabancılaştırmak ve iktidarın bu alanlarda hegemonyasını arttırmaktı.
Bugün, YÖK eliyle başlatılan yapısal dönüşümler AKP ile sürdürülüyor. AKP, birer ticarethane olarak gördüğü üniversiteler üzerinde baskısını artırırken giderek işlevsizleştirilen YÖK’ün de tüm yetkileri saraya devredildi. Böylece, tek adam rejiminin üniversite üzerinde de aracısız ve tam bir hakimiyet sağlamasının önü açıldı. Her rektör kendi şirketinin patronu haline geldi ve piyasalaşma, YÖK aradan çıkarılarak bizzat üniversitelerdeki AKP’li yönetici kadrolar aracılığıyla gerçekleştirilmeye başlandı. Saldırılar öyle doğrudan bir hal aldı ki, Erdoğan, barış akademisyenlerine müsvedde demekten çekinmezken, üniversite öğrencileri için de “Bu komünist gençlerin okumasına izin vermeyeceğiz” beyanıyla hem akademisyenlere hem de öğrencilere karşı tutumunu açıkça ilan etti.
Bugün 6 Kasım, YÖK’ün yetkisizleştirme süreçleri ve ‘YÖK kalkacak’ lafızlarıyla beraber muhtevasını kaybetmiş gibi gözükse de, hedef tahtasının en ortasına üniversiteyi ve gençliği koymuş AKP’ye karşı, üniversite içerisinden yükselmiş ve yükselecek tüm direnişleri kendisinde taşıyor. 6 Kasım, hem hedefine üniversiteyi koyan bir saldırının başlangıcını hem de bu saldırıya ses çıkaran öğrencilerin mücadelesini simgeliyor.
Ve nihayetinde bugün, toplumun dinamik ve hızlı organize olma potansiyeli en yüksek kesimi olan gençliğin her gün AKP’ye karşı büyüyen öfkesinin; örgütlü, uzlaşmaz ve devrimci bir gençlik hareketine dönüşebilmesinin, üniversitede de memlekette de yaratılmış tüm tahribatı silip süpürecek güçte olduğunu biliyoruz. Tüm gençliği, 37. yıl dönümünde 6 Kasım’ın anlamına da ithafen, bugünümüzü ve geleceğimizi yok edenlerin saldırılarına karşı örgütlü bir savunmaya ve demokratik üniversite demokratik ülke mücadelesinin en ön saflarında yer almaya çağırıyoruz!
Gençliğin gücü YÖK’ü de AKP’yi de yıkmaya yeter!