Geçtiğimiz 31 Mart’ta gerçekleşen Mahalli İdareler Seçimi’nde AKP’nin İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç büyük kentte çoğunluğu kaybettiği bir tablo ortaya çıktı.
Bütün seçim kampanyasını MHP ile yürüttüğü zorunlu koalisyonun ‘bekası’ üzerine kuran AKP, 17 yıllık iktidarında önemli yer tutacak bir yara aldı. Egemenler tarafından rantiye alanları olarak görülen belediyelerin kaybedilmesi, ekonomik krizin ve yolsuzlukların açtığı gediklerin kapatılması ya da ekseriye ‘yandaş’lıkları ile nam salmış büyük şirketlerin kurtarılmasını riske atması açısından önemli bir sorun yarattı. Diğer yandan ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ lafzının eşlik ettiği ‘beka’ kavramı etrafında şekillenen hegemonik ifade, tablonun AKP aleyhine şekillenmesi ile iktidarın hareket alanını daraltma riski oluşturdu.
Kısaca bu tablo AKP’nin İstanbul’a yönelik aleni gasp girişiminde bulunmasının temelini oluşturdu. 6 Mayıs 2019 itibariyle Yüksek Seçim Kurumu (YSK) eliyle İstanbul seçimlerinin iptali ile AKP’nin ‘gitmemek’ için her yolu deneyeceği güçlü bir biçimde ortaya kondu.
“Diktatörler yenilirse sonları olur”
Tarih bize pek çok şey öğretti. Nice diktatörlerin iktidara gelişini ve nicesinin gidişini gördüğümüz gibi; nice devrimcinin düştüğünü yeniden kalkıp zafere yürüdüğünü gördük. Bu bağlamda içinden geçtiğimiz günlerde dünya devrim deneyimlerinden birinden bahsetmek istiyoruz. Latin Amerika’nın baş eğmeyen, onurlu adası Küba, diktatörlerin sonunun gelmesinin mümkün olduğunu hatırlatıyor bize, hala.
“Biz yenilirsek” diyordu ölümsüz komutan Fidel Castro, “Kalkar yeniden deneriz fakat diktatörler yenilirse bu onların sonu olur.”
Castro, öğrencilik yıllarından itibaren Latin Amerika’daki diktatörlüklere başkaldırının hep içinde yer aldı. Dominik Cumhuriyeti’ndeki yenilgisinden de öğrendi Moncada Kışlası’ndan sonraki tutsaklığından da. Granma ile karaya çıktığında yalnızca on iki kişi kaldı, ama yılmadı! Tüm bu görece olumsuz şartlar altında Subcomandante Marcos’un ‘Biz umudun profesyonelleriyiz’ sözlerinin kaynağı olacak şekilde başta Ernesto Che Guevara olmak üzere yoldaşları ile zafere yürümeyi bildi. Defalarca denedi, defalarca yenildi ama tıpkı söylediği gibi Küba halkı ile birlikte Batista’yı devirdiğinde bu Batista’nın sonu oldu!
Mahir Çayan’ın, Lenin’de tarif ettiği Fransızca konuşmak için Almanca hitap etme sanatının* yanına şimdi bir de Castro’nun dilinden konuşmayı eklemeliyiz. Umudu, cüreti ve kararlılığı taşımalıyız. Gerilemeleri yetmez, onları yenmeliyiz!
Bu barbarlığın, karanlığın ilanihaye çözümü mutlaka devrimdedir. Ancak bu, devrim hedefimize yürürken örgütlenme ve siyasal propaganda hakkımızı genişletecek alanları açacak hamleleri geliştirmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bu bağlamda sürecin AKP’nin yenilgiye uğratılması ile sonuçlanmasına katkı sunacak tüm eylemliliklere omuz vereceğiz.
YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararı bir kez daha gösteriyor ki bu düzende güvenilir bir kurum yoktur. Kuralsızlık kural, ilkesizlik ilke ve hukuksuzluk hukuk olmuştur. İşte bu durum sömürge tipi faşizmin, bir diğer açıdan tarifle sömürge tipi başkanlık düzeninin doğrudan sonuçlarından başka bir şey değildir.
Seçimlerin ardından yaptığımız açıklamada ifade ettik. Gerilemeleri yetmez, onlara unutamayacakları kalıcı bir ders vermemiz gerekiyor: Onları yenmek için örgütlenmeliyiz. Seçimlerin hemen ardından yaptığımız açıklamada da ifade etmiştik:
Şimdi, iktidar bloğunun derinleşen krizine karşı, onların, bugüne kadar biz gençliğe yaptığı baskının, kendi menfaatleri için çaldıkları geleceğimizin hesabını kalıcı bir biçimde sormak için hazırlanma, organize olma, güç ve imkanlarımızı birleştirme, özcesi, örgütlenme zamanıdır.
Faşimze karşı gençlik var, biz varız!
Birbirinden kopuk, ayrı ayrı yalnız tepkiler dönemsel olumluluklara karşın sonuç alıcı olmayacaktır.
Gelin, Gezi’de copla, sopayla, biber gazı ile karşımıza çıkanlardan, yaşamımızın her yanını hedef alanlardan, geleceğimizi çalanlardan kalıcı bir hesap sormak için birlikte mücadele edelim.
Gelin, onlara unutamayacakları bir ders verelim… Haksızlıkların, hukuksuzlukların peşine düşelim. İktidar bloğunun gerilemesi yetmez, onları kalıcı olarak yenelim!
Yalıtık oy sandıklarına, ekranların arkasına hapsolmadan ayağımızı sokağa basalım. Eşit, özgür ve insanca yaşanabilir yarınları birlikte kazanalım!
Birlikte çok daha güçlüyüz!
* Marksist literatürde, Almanca konuşmak, örgütlenme ve subjektivizmi hazırlama, Fransızca konuşma ise hücuma geçmek ve ayaklanma anlamında kullanılır.