24 Haziran günü Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birini, AKP- MHP kirli ittifakının ve Erdoğanın’ın ,’galibiyeti’ ile geride bıraktık.
En son söylenecek şeyi baştan söyleyelim, kapalı kapılar ardında peşinen yapılmış matematik hesaplamaları sonucu başkan seçilen Erdoğan için 24 Haziran bir zafer, Türkiye halkları ve devrimciler için de bir yenilgi değildir.
En başından beri şaibeli referandum, ittifak yasası ve tamamı OHAL adı altında örülen bu başkanlık süreci ve 24 Haziran elbette ne adil ne de eşit bir seçimdi. Türkiye halklarına tanıdık olan seçim hileleri, manipülasyonlar, tutarsızlıklar da bize açıkça gösteriyor ki bu seçim de şaibeli ve gayrimeşrudur.
Erdoğan’ın başkan olması ile birlikte Saray’ın önündeki engeller azalmış, baskısını zorunu arttırmasının önü açılmıştır ancak yine de açıkça bellidir ki Erdoğan ve Saray bu süreçten darbe alarak çıkmıştır.
Ancak öncelikle görülmesi ve hatırlanması gereken çok daha önemli bir şey vardır ki Türkiye devrimci mücadele tarihi böyle karanlıklara alışkındır ve pek çok defa benzer karanlık tabloları kendi öz gücü ile dağıtmış, yara alsa da pes etmeden, diz çökmeden atlatmıştır. Çok uzağa gitmeden yakın tarihteki yaşananlar ve direnişler de gösteriyor ki, bizi ‘yenmek’ bir günlük iş değildir.
Devrimciler bulunduğu her alanda zalimin zulmüne karşı direnişi, korkuya karşı cesareti, karanlığa karşı aydınlığı ve her daim karamsarlığa, umutsuzluğa ve yılgınlığa karşı umudu örgütlemekle yükümlüdürler. Türkiye halklarına her zaman karanlık tabloları dağıtma sözü vermiş bizler için umutsuzluğun ve yılgınlığın hayatlarımızda yeri yoktur. Lenin’in de söylediği gibi, ‘Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur’. Halk düşmanı, emek düşmanı, insanlık düşmanı bu düzeni değiştirmeye and içmiş bizler için böyle bir durum söz konusu değildir. Vakit her zamankinden daha çok mücadele vaktidir, görev ve sorumluluklarımız artık çok daha fazladır.
Biz, sürecin en başından beri ‘AKP ve Saray rejimine karşı demokratik bir ülke kurmak ellerimizde’ derken 24 Haziran’ı önemli bir uğrak olarak görmüş ancak 25’ini de hiçbir sözümüzde atlamamıştık.
Sandığı örgütlerken sokağı ve direnişi unutmadık ve en başında söylediğimiz gibi yine söylüyoruz: Sözümüzü tutacağız, bağımsız ve demokratik bir Türkiye hedefinden sapmayacağız.
Haksız değiliz, güçsüz değiliz, moralsiz değiliz. Haziran’da sokaklara çıkan, ‘Hayır’ diyen, verdiği oyları koruyan, hesap soran ve insanca bir yaşamı düşleyen milyonlara güveniyoruz.
Eğer özgürlük düşlerimizi gerçek kılmak istiyorsak üzerimize düşen örgütlü gücümüzü büyütmektir.
Bize düşen sorumluluğun farkındayız. Şimdi adımlarımızı daha hızlı atacağız; gücümüzü ve örgütlüğümüzü arttıracağız.
Bir adım bile geri atmıyoruz!